İTALYAN KAFKA
BUZZATİ
3 Aralık 2015 ·
by Gökçen Ezber
Adını “Tatar Çölü”
(1940) adlı romanı ile duyurmuş ünlü İtalyan yazar Dino Buzzati (1906-1972),
yoğun ve çok katmanlı kariyerinde, gazetecilik ve yaratıcı yazarlığın farklı
alanlarında ürünler verdi. 22 yaşında girdiği İtalyan gazetesi “Corriere della
Sera”da yaşamı boyunca çalıştı ve yardımcı muhabirlikten müzik sayfasının
yardımcı editörlüğüne, Afrika’da savaş muhabirliğinden suç haberleri
editörlüğüne, spor ve sanat sayfalarının editörlüğü gibi farklı pozisyonlarda
görev aldı. Buzzati aynı zamanda bir kısa öykü yazarı, romancı, kendi çapında
ün edinmiş bir ressam, şair, oyun ve opera yazarı ve sahne tasarımcısı idi.
Adını gerçek anlamda ilk kez 1940 yılında “Tatar Çölü adlı romanı ile duyurmuş
olsa da, Dino Buzzati en çok yazdığı kısa öykülerle tanınmıştır.
Eleştirmenler
tarafından İtalya’nın Kafka’sı olarak görülen Dino Buzzati, gerçek ve fantastik
olanı öykülerinde aynı anda kullanıp harmanladığı için, büyülü gerçeklik
akımına da yakın bir yazar olarak değerlendirilir.
Buzzati’nin kısa
öyküleri, fantastik ve tuhaf olanın, gerçekdışı ama bir o kadar yalın
karışımlarıdır. Kendisinin de belirttiği gibi, “fantastik öykünün etkisi,
olabildiğinde basit ve pratik bir biçimde” anlatılmış olmasına bağlıdır.
Eleştirmenler tarafından İtalya’nın Kafka’sı olarak görülen Dino Buzzati,
gerçek ve fantastik olanı öykülerinde aynı anda kullanıp harmanladığı için,
büyülü gerçeklik akımına da yakın bir yazar olarak değerlendirilir. Buzzati’nin
kısa öykülerinde fantastik olanı gerçek olanla bu kadar yalın biçimde harmanlayabilmesinin
bir nedeni de, uzun yıllar muhabir olarak çalışması ve gazete haberleri ve
makaleleri yazmış olmasıdır. Buzzati, fantastik ve tuhaf olandan hareketle,
yaşamın sıradanlığını ve insanın yaşam karşısındaki umutsuzluğunu ve
çaresizliğini betimler.
Buzzati, yazınsal
anlamda kendine özgü biçemini en yoğun olarak kısa öykü türünde göstermiştir.
Yaşadığı dönemde önemli bir yenilik olan metinler arası stratejilerle, çok
katmanlı anlatılar kurgulamıştır.Yazarın işlediği aba temalardan olan zamanın
yıpratıcı ve yorucu etkileri, anlamsız bir bekleyiş olarak yaşam, kaçırılan
fırsatlar, yaşlanma ve yaşlanmanın farklı evreleri, kuşaklar arası
farklılıklar, insan uygarlığının gelişimine yönelik düşmanlık, Buzzati’yi
varoluşsal anlamda kaygıları olan bir yazar konumuna koyuyor. Fakat Buzzati,
insan uygarlığının gelişimine ve zamanın, yaşamın geneline dönük bu kaygısını,
düşgücünün kurtarıcı gücünde eritebiliyor.
Buzzati’nin kısa
öykülerinin belki de en çarpıcı yanı, insan olma durumunu, fantastik öğelerle
tanımlamasıdır. Kullandığı bu fantastik öğelerin masalsı nitelikleri,
Buzzati’nin kısa öykülerine bir yandan da büyük bir yalınlık kazandırıyor.
Buzzati’nin kısa öykülerindeki karakterler çoğunlukla, insanın yaşamdaki
mutsuzluğunu, hoşnutsuzluğunu betimler. Yazarın insana dönük sevgisi ve
sempatisini hemen her öyküsünde görmek mümkündür. Buzzati’nin karakterleri
çoğunlukla yetersiz, modern yaşamın gereklerini karşılayamayan, kendilerinden
beklenen başarıları kolay elde edemeyen kişilerdir. Buzzati’nin birçok öyküsü bu
nedenle, kahramanların değil, anti-kahramanların öykülerine dönüşür. Bu
anti-kahramanlar, talihin fantastik dönüşleriyle ve mucize benzeri olaylarla
yaşamlarının bir döneminde başarıyı elde etseler de, sonunda kendi
yetersizlikleri ve huzursuzlukları ile yüzleşmek zorunda bırakılır. Örneğin
“Bir Yanlışlık Oldu” ve “Genel Yayın Yönetmenine: Kişiye Özeldir” adlı
öykülerinde, Buzzati kariyerlerinde başarıyı ve ünü elde edemeyen ressam ve
yazar karakterlerinin talihlerini tuhaf biçimlerde döndürür. Talihlerinin bu
tuhaf dönüşümü ile üne ve paraya ulaşan bu karakterler, her iki öyküde de
sonunda kendi yetersizlik durumlarına geri dönmek durumunda bırakılır.
Buzzati’nin
karakterlerindeki bu iç huzursuzluğu ve yaşama dönük hoşnutsuzluk, bu
karakterlerin sıradan hayatın ardındaki gizemi ve akıldışı olanı
görebilmelerinden kaynaklanır. Örneğin “Hamamböceği” (“Tanrı’yı Gören Köpek”
adlı seçkide) adlı öykünün ana karakteri, eve geç döndüğü bir gün, koridorda
ayaklarının arasından kaçmaya çalışan bir hamamböceğini ezerek öldürür. Fakat
yattıktan iki saat kadar sonra su içmek için yeniden koridordan geçtiğinde,
hamamböceğinin bir bacağının hala kıpırdadığını gördüğünde, karakterin içi
ürperir. Bu kısa öyküde, yaşamın kısalığı, insanın sürekli ölümün pençesinde
yaşıyor olduğunu anlaması gibi daha derin anlamların izi sürülebilir. Kafka’yı
andıran bu gibi metafor kullanımları, Buzzati’nin öykülerindeki insanlık
durumunun betimlemelerinde sıklıkla görülür.
Buzzati’nin ilk
bakışta, hayata ve insana karşı kasvetli ve karanlık bir bakış açısı olduğu
düşünülebilir, ancak yazarın sanata ve yaratıcılığa, hayalgücüne olan inancı,
yazdığı kısa öykülere, bu kasvetle eşzamanlı olarak, derin bir iyimserlik de
katar. Buzzati’nin öykülerinde, gizli anlamlar, düşgücü ile açığa çıkar. Sanat
Buzzati için, yaşamın akla ve mantığa sığmayan yanlarını görünür kılan ve tam
da bu farkındalıkla yaşamı anlamlı kılan bir unsurdur. “Yaradılış” adlı
öyküsünde Buzzati, Tanrı ve melekleri öyle bir kurgunun içine sokar ki,
melekler mimarlara ve tasarımcıları, dünya ve üzerindeki canlılar da Tanrı’nın
onay vererek yarattığı tasarımlara dönüşür. Dünyanın yaradılışı, bir tasarım
yarışmasına dönüşmüştür. Dünyanın kendisi, hayvanlar ve bitkiler melekler
tarafından tasarlanır ve Tanrının onayına sunulur. Meleklerden biri ‘insan’
adını verdiği bir tasarımını Tanrıya sunar. Meleklere ve Tanrıya ilk bakışta
çirkin ve itici gelen “insan” adındakı bu tasarıma Tanrı “Güzel diyemeyeceğim,
ama belki işe yararlılığı ayrıntılarda gizlidir,” der. Tanrı insana başta onay
vermez, fakat öykünün sonunda bu tasarımı da onaylar. Buzzati, bu fantastik
öyküsünde, insana dönük iyimser tutumunu şu sözlerle anlatır: “İnsan! Ne çılgın
bir düşünce, ne tehlikeli bir şımarıklık peşindeydi. Ama içten içe ne büyülü
bir oyun, ne korkunç bir hevesti! Belki de olacak olan olmalıydı; değerdi buna.
Kaldı ki yaradılış anında iyimser olmak uygun düşerdi.” Bu çarpıcı öykü,
Buzzati’nin görünürdeki karamsar ve varoluşçu bir kaygıyla tanımlanabilecek
kurmacasının, aslında insana ve yaşama dönük kutsayıcı bir iyimserlikle dolu
olduğunu gösteriyor.
Buzzati’nin
öykülerinde, gerçek ve fantastik olanın son derece yalın bir bileşimine
tanıklık ederiz. Buzzati’nin kısa öykülerindeki düşgücüne ve düşsel olana
yönelik vurgusu, modern toplumun düşsel olana uzaklaşmasının bir yansımasıdır.
Yazar, özellikle kısa öykülerinde, metinlerarasılık stratejilerden
yararlanarak, Herman Melville ve Joseph Conrad gibi yazarlara göndermelerle,
fantastik bir imgelem kurar. Melville ve Conrad gibi yazarların yapıtlarındaki
motifler, Buzzati’nin kısa öykülerinde daha yeni ve daha geniş anlamlar
kazanır. Buzzati, kısa öykülerinde, Jopseph Conrad’ın sömürgecilik,
kahramanlık, erkekliğe geçişte başarısız olma ve anti-kahraman gibi temalarını
yeniden irdeler. “Colombre” adını taşıyan ve iyi yürekli bir deniz canavarını
betimlediği öyküsünde Buzzati, Joseph Conrad ve Herman Melville gibi yazarların
kullandığı deniz, insan, yaşam ve insanın talihi, insanın yaşamdaki yolculuğu
gibi temaları irdeler.
Buzzati’nin kısa
öykülerinde aynı zamanda oyuncu ve ironik bir tavır görürüz. Buzzati’nin
yazdığı dönemde daha revaçta olan ağır, kasvetli ve nostalji içeren yazınsal
temalarla karşılaştırıldığında, Buzzati’nin bu ironik, oyuncu ve çocuksu
tutumu, bir yazar olarak onu ve biçemsel olarak da yazdıklarını çağdaşlarından
ayıran en önemli özelliğidir. Buzzati’nin kullandığı fantastik metaforlar ve
imgeler, kısa öykülerinde insan ve insan yaşamı ile ilgili görüşlerini
aktardığı araçlardır. Buzzati bu fantastik unsurları ve düşgücünü kullanarak,
insan ruhunun derinlerine girer ve yaşamın karmaşıklığını masalsı bir
yalınlıkla ve çarpıcılıkla anlatır. Buzzati bu bağlamda, 20.yy Avrupa fantastik
yazınının en önemli temsilcilerinden biri olarak da konumlandırılabilir.
(06.11.2015
tarihinde Radikal Kitap Eki’nde yayınlanmıştır.)