Bir
ilkokul öğretmeniyle bir terzinin oğluydu. Zayıf, uzun boyluydu. Gözleri koyu
renkli, elleri yumuşacıktı. Mikroptan arınmış, herkesin okuma-yazma bildiği,
çalışkan, yazgısı yabancı sermayeyle işleyen (kaba, kare biçiminde, dumanları
tüten) iki fabrikaya sıkıca bağlı, küçük Rosales kentinin tipik bir bireyiydi.
Oliva komiserdi, duvarcı ya da banker de olabilirdi. Aslında Rosales’de
yıllardır polisin hemen hemen hiçbir anlamı yoktu, kimse yasaları çiğnemezdi
çünkü. Üstünden en az yirmi yıl geçen en son cinayet, bir aşk cinayetiydi:
Tüccar Don
Estevez, kanserli karısını öldürmüştü , onun son haftalarını ölümle
pençeleşerek geçirmesini istememişti çünkü. Bu olay dışında, içkili bir takım
insanlar, arada bir çevresinde kilisenin ve komiserlik binasının görkemle
yükseldiği Plaza’ya gelirlerdi, ama bu durumlarda polis devreye girmezdi, çünkü
bu sarhoşlar daha çok neşeden içerlerdi, bütün yaptıkları da , eski şarkılar
söylemek ve kendilerinin de açık seçik bulduğu, ama aslında ergenlere özgü,
masumca şakalar yapmaktı.
Komiser, eczacı
ve dişçiyle kağıt oynamak için kahveye, arada bir de gazete yazarı Arroyo ile
spor ya da uluslararası politika üzerine yarenlik etmek için kulübe giderdi
sektirmeden. Aslında Arroyo’nun gazeteciliğine ilişkin çalışmaları ne sporla ne
de uluslararası politikayla ilgiliydi. Fal sayfasında (Yıldızlar ve Sen) çoğu
kez çok yakın olduğu sanılan bir geleceğin somut ve ispat edilebilir durumuna
dayanarak yazılar yazdığı halde, ilgi alanı aslında müneccimlikti. Söz konusu
durumlar üç alanla ilgiliydi: Uluslararası, ulusal ve doğrudan doğruya kentle
ilgili durumlardı bunlar. Her üç alanda da sık sık doğru tahminlerde bulunduğu
için, sadece kadınlar değil, tüm Rosales halkı “La Espina de Rosales” adlı
sabah gazetesindeki astrolojiyle ilgili sütununu dikkatle okurlardı. Belki
burada, öykümüzde sözü edilen kentin gerçekte hiç Rosales adını taşımadığını
söylememiz gerekiyor. Bu adı yalnızca güvenlik açısından seçtik. Bugün Uruguay’da
sadece belli kişiler, siyasi gruplar ve sendikalar değildir yasadışı olan.
Mahalleler, köyler ve kentler bile vardır yasadışı kabul edilen.
1973’deki
hükümet darbesinden sonra, Komiser Oliva kökten bir değişikliğe uğradı. Göze
ilk çarpan değişiklik dış görünüşüyle ilgiliydi. Eskiden hemen hemen hiç
üniforma giymezdi. Şimdi ise, o ve üniforması birbirinden ayrılmaz olmuştu. Bu
da yüzüne, davranışlarına, yürüyüşüne ve buyruklarına daha bir yıl öncesine
kadar insanın aklına bile gelmeyen buyurgan bir sertlik veriyordu. Öte yandan
hızla ve durmaksızın kilo almıştı. Rosales’in argosunda onun için “domuzlaştı”
deniliyordu.
Arroyo,
başlangıçta bütün bu değişiklikleri sadece başarılı bir yanıltma olarak kabul
edercesine, inanmaya inanmaya izliyordu. Ama Oliva’nın o her zamanki
sarhoşları, aynı şarkıları söyler ve aynı şakaları yaparlarken, “toplum düzenini bozuyorlar, ar ve haya
duygularını zedeliyorlar” diye tutuklattırdığı o akşam bu değişikliğin ciddi olduğunu anladı. Ve
ertesi gün “Yıldızlar ve Sen” sütununda
Rosales’in yakın geleceğinin karanlık tablosunu çizdi.
Kentin
tek lisesinde ilk kez bir öğrenci direnişi oldu. Ülkenin öbür iç bölgelerinde
olduğu gibi, bu liseye de çok farklı yaş gruplarından öğrenciler devam
ediyordu. Bazıları henüz çocuktular, diğerleri ise neredeyse yetişkin
sayılmaktaydılar. Bu geleceğe gebe direnişte, gençler hükümet darbesini,
parlamentonun feshini sendikaların kapatılmasını ve işkenceyi protesto ettiler.
Öğrenciler,
Oliva’nın kişiliğinde oluşan değişikliğe hazırlıksız olduklarından Plaza
çevresinde yürüdüler ellerinde pankartlarla ve daha ikinci kez dönüyorlardı ki,
hepsi tutuklandı. Polis memurları neredeyse onlardan özür diliyor (birkaçı
ayaklananların amcası ya da vaftiz babasıydı.) ve yarı eleştirir yarı korkar
biçimde fısıldayarak, Oliva’nın yeni hastalığını ima ediyorlardı. Komiser, ilk
yirmi dört saat içinde, iyice azarladıktan ve yargı gücüne dayanarak kendisine
faşist diyenlere tahammül edemeyeceğini söyledikten sonra 60 tutukludan 50’sini
salıverdi. Geriye kalan on kişiyi (reşit olanlardı bunlar) dış dünyadan
kopararak komiserlikte alıkoydu. Alacakaranlıkta inlemeler, imdat sesleri,
insanın içine işleyen bağırtılar duyuldu. Ana-babalar (özellikle analar)
komiserlikte çocuklarına işkence yapıldığına inanamadılar. Ama gerçek buydu
işte.
Ertesi
gün, Arroyo’nun astrolojik tahminleri
daha da karanlık görülüyordu. Şöyle cümleler yazmaya cesaret etmişti Arroyo:
“Biri,
Rosales’in yaşamını yıkım tehlikesine sokan zorlayıcı uygulamalara girişiyor.
Kan akacak ama sonunda adalet yerini bulacak.”
Kentte yalnızca
bir avukat vardı, ana-babalar on gencin savunmasını ona verdiler. Ama Dr.
Borja, yargıcı aramaya çıktığında, onunda tutuklu olduğunu öğrendi. Bu gülünçtü
ama o ölçüde de doğruydu. Cesaretini topladı ve komiserlikte konuştu. Ama henüz
Habeas Corpus’tan , grev hakkı ve benzeri şeylerden söz etmeye başlamıştı ki,
komiser onu uzaklaştırttı. Avukat başkentten yardım istemeye karar verdi. Ama
ana-babalar olmayacak umutlara kapılmasınlar diye
“herhalde
başkentte Oliva’ya hak verirler.” biçiminde konuştu.
Düşünüldüğü gibi
avukat bir daha geri dönmedi, birkaç ay sonra Rosalesliler ona, Punta Carretas’taki
cezaevine sigara göndermeye başladılar. Arroyo şöyle kehanetlerde bulunuyordu:
“ Gaflet
saati geldi. En iyilerin bile yüreğini kin bürüyor.”
Daha sonra da,
kentin tarihinde hiç görülmemiş bir şey, danslı toplantıdaki o olay, meydana
geldi. Bir süre önce fabrikalardan biri muhalif atılımları etkisiz duruma
getirmek üzere işçiler ve memurları için bir lokal açmıştı. Ama burası kısa
sürede tüm kentin buluştuğu bir yer oldu. Her cumartesi akşamı gençlerle yaşlılar eğlenmek ve dans etmek
amacıyla orada toplanıyorlardı. Bu dans partileri, haftanın en önemli sosyal
olaylarıydı. Kuşkusuz, burada herkes yeni dedikoduları öğrenir, nişanlar,
vaftiz törenleri, düğünler yapılır; tüm
hastalar ve iyileşenler üzerine konuşulurdu. Hükümet darbesinden önceki
günlerde Oliva, buraya sık sık gelirdi. Herkes onu kendilerinden biri olarak
görürdü. Gerçekten de öyleydi. Ama değişiklikten sonra komiser, bürosunda
barikat kurdu (genellikle gecelerini orada kendi deyimiyle “işbaşında” geçirir
oldu.) ve kahveye, kulübe, lokale de gelmez oldu. (Oliva’nın Arroyo’dan uzak
durması da gözden kaçacak gibi değildi.)
Ancak
Oliva o cumartesi gecesi, bir ön uyarıda bulunmadan adamlarıyla birlikte lokale
geldi. Korkuya kapılan orkestra, akordiyoncuların öksürmesi üzerine durdu ve
dans eden çiftler, makinesi birden işlemez olan bir oyun kutusu gibi
birbirlerinden ayrılmaksızın oldukları yerde kalakaldılar. Oliva:
“Bayanlar, hanginiz benimle dans etmek ister ? “
diye sorduğunda
herkes onun sarhoş olduğunu anladı. İki kez aynı soruyu sordu, yanıt almadan..
Herkes öylesine sus pus olmuştu ki (polisler, müzisyenler ve halk) hepsi bu
küstahça şımarıklığa tanık oldu. O zaman arkasında suç ortaklarıyla birlikte
Oliva kocasıyla pencere yakınlarında bir bankta oturan Claudia Oribe’nin yanına
gitti. Claudia (sarışın, sempatik, oldukça canlıydı.) gebeliğinin altıncı
ayında kendini hantal buluyor, doktor da erken doğum tehlikesinden söz ettiği
için, oldukça dikkatli davranıyordu.
“Benimle
dans eder misin?” dedi komiser onu kolundan tutarak. İlk kez sen diyordu ona.
Kocası, inşaat
işçisi Anibal, sapsarı ve gepgergin olarak ayağa fırladı. Ama Claudia aceleyle:
“Hayır,
teşekkür ederim.” diye yanıtladı.
“ Benimle
dans edebilirsin.” dedi Oliva.
O zaman Anibal: “
Karnını görmüyor musunuz? Onu rahat bırakın!” diye bağırdı.
“Seninle
konuşan yok!” dedi Oliva “Onunla konuşuyorum. Ve o da hemen benimle dans edecek.”
Anibal Oliva’nın
üzerine atıldı ama bekçilerden üçü onu tuttular.
“Götürün
onu!” diye emretti Oliva ve Anibal’ı götürdüler.
Oliva,
üniformalı kolunu gebe kadının kalın beline doladı ve müzisyenler yarım kalan
parçaya yeniden başlarken, onu dans pistine sürükledi. Kadının zar zor nefes
aldığını herkes görüyordu. Başka nedenlerin yanında, nöbetçiler silahlarını
çektikleri için kimse karışmayı göze alamıyordu. Çift, durmaksızın üç tango,
iki bolero ve bir rumba yaptı. Dans bittiğinde, Clauida yarı baygındı. Oliva
onu banka geri götürdü ve:
“ Görüyor
musun, nasıl dans ettin?” dedi. Aynı gece Claudia Oribe düşük yaptı.
Kocası
aylarca tek başına tutuklu kaldı. Oliva, onu sorgulamaktan özel bir zevk
duyuyordu. Oribe ailesinin doktoru, devlet dairesindeki sekreterlerden birinin
yeğeniydi. Bu durumu değerlendiren kentin ileri gelenleri, en sözü geçen kişiye
başvurmak üzere doktorun başkanlığındaki bir heyeti başkente gönderdi. Ama en sözü geçen kişiden gelen öğüt şuydu:
“Sanırım,
bu durumda hiçbir şey yapmamak daha iyi. Oliva hükümetin güvendiği bir adamdır.
Eğer tazminat ya da ceza istemi üzerinde diretirseniz, öc alır. Şimdiki
zamanlarda sakin olmak ve beklemek en iyisi. Ben ne yapıyorum sanıyorsunuz? Ben
de bekliyorum değil mi?”
Ama
Rosales’teki gazete yazarı Arroyo bekleyemedi. O andan başlayarak savaşını
sistemleştirdi.
Pazartesi günü
şöyle yazıyordu sütununda:
“
Birilerinin hesap vereceği zaman yaklaşıyor.”
Çarşamba günü:
“Gücünü
zayıflara karşı kullanan kişi için durum kötü.” diyordu.
Perşembe günü:
“Güçlü
olan düşürülecek. Ölüm fermanını kendi imzaladı.”
Ve cuma günü:
“
Yıldızlar onu sonunu haber veriyor. Ömrü doldu. Zorbanın oğlu ölecek.”
Oliva cumartesi
günü “La Espina de Resales” Gazetesi’nin yazı işlerine gitti. Arroyo orada
değildi. Onu evde aramaya karar verdi o zaman. Eve varmadan önce adamlarına
şöyle dedi:
“ Dışarıda bekleyin. O gülünç orospu çocuğuyla her zaman tek başıma başa çıkarım ben!”
Arroyo kapıyı
açtığında Oliva onu sertçe itti ve tek kelime söylemeden eve daldı. Arroyo ne
dengesini yitirdi ne de şaşırdı. Sadece
komiserle arasında belli bir uzaklık kalmasına dikkat ederek koridordan,
çalışma odasına geri döndü. Oliva arkasından gelmedi. Arroyo sapsarı, dudakları
sımsıkı kapalı olarak çalışma masasının arkasına geçti. Oturmadı.
“Yıldızlar
sonumun geldiğini söylüyorlar öyle mi?”
“ Evet.”
dedi Arroyo “Bunun benimle hiçbir ilgisi yok. Yıldızlar böyle diyor.”
“ Ne
biliyorsun? Sen sadece bir orospu çocuğu değil, aynı zamanda rezil bir
yalancısın da .”
“ Ben aynı
fikirde değilim komiser.”
“ Biliyor
musun? Şimdi hemen oturacak ve yarınki yazıyı yazacaksın.”
“ Yarın
pazar. O sayfa yayınlanmaz.”
“O
zaman pazartesi günü için yaz. Zorbanın oğlunun
daha yıllarca mutlu ve çok sağlıklı olarak yaşayacağını yazacaksın.”
“ Ama
yıldızlar başka şeyler söylüyor komiser.”
“ Yıldızlarının içine yaparım. Yaz, hem de şimdi!”
Arroyo’nun
hareketi o denli hızlıydı ki Oliva ne kendini koruyabildi ne de kaçabildi.
Sadece bir el ateş etti Arroyo. Yere yıkılan Oliva’nın açık, şaşkın gözlerine
bakarak.
“Yıldızlar
yalan söylemez.” dedi....
MARIO BENEDETTİ
Çeviri: Zerrin
Günyol (Akan Yayıncılık)