O' Henry
Dev mağazada
3.000 kız vardı, Massie de onlardan biriydi, 18 yaşındaydı ve erkek eldivenleri
reyonunda tezgahtardı. Bu mağazada çalışırken, iki çeşit insan konusunda
tecrübe kazanmıştı: eldivenlerini mağazalardan alan beyler ve başarısız
erkekler için eldiven alan hanımlar...insan türü hakkındaki bu deneyiminin
yanısıra, Massie başka şeyler de öğrenmişti, kalan 2.999 kızın beyan ettikleri
görüşleri dinlemiş ve bunları bir kedininki gibi gizemli ve değişik beynine
yerleştirmişti, belki de tabiat kıza akıl verenlerin pek fazla olmayacağını
önceden görerek, ona güzellikle karışık bir hırçınlık vermişti, Allah vergisi
sarışın, güzel bir kadındı, dükkanda tereyağlı kek yapan hanımlar kadar kendi
halinde bir görünümü vardı, tezgahın arkasında dururdu ve eldiven için elinizin
ölçüsüne bakmaya gelince, kızı sanki Yunan gençlik tanrıçası Hebe veya tanrıça
Minevra sanırdınız..
Yönetici amir
etrafta yokken, Massie tutti-frutti sakızlarından çiğnerdi, adamı görürse bir
şey yokmuş gibi havalar bakar ve gülümserdi.. bu tam bir tezgahtar kız
gülüşüydü, ve kalbiniz nasırlanarak güçlenmemiş ve Aşk tanrısı Cupid’in
oyunlarına sempatiyle bakmıyorsanız, Massie’nin gülüşlerine kapılmamanızı
tavsiye ederim. Amiriyse, koca burunlu, kızları süzen bir tefeciydi, elbette
tüm mağaza amirleri böyle değildi, bir kaç gün önce gazetelerde 80 yaşında
biriyle ilgili haberler çıkmıştı.
Bir gün,
milyoner, ressam, gezgin, şair, Irvin Carter, mağazaya geldi, gelmeyi
istememişti aslında, iş icabı gelmişti yani, annesi de o sırada bronz ve ‘tera
cota’ heykellerine hayranlıkla bakıyordu..
Carter,
eldivenlerini getirmeyi unutmuştu ve bir çift eldivene ihtiyacı vardı, eldiven
satan tezgahtar kızlarla fingirdediği duyulmamıştı...kaderinin onu beklediği
yere doğru ilerledi, üç, dört müşteri daha vardı, Massie, Carter’ı güney
denizlerindeki buzdağlarının üzerine yansıyan güneş ışınları gibi parlayan hem
soğuk, hem güzel ve sıcak mavi gözleriyle, soran bakışlarla karşıladı.
Ressam, milyoner
vs. Irving Carter’ın aristokrat, soluk yüzünü ani bir sıcaklık kapladı...fakat
bu sıcaklık utangaçlıktan değildi, entellektüelliğinden kaynaklanıyordu, hazır
giyimden giyinen gençlerin diğer tezgahtar kızlarla kikirdeştiği kendi
sınıfının altındaki bir ortamda bulunduğunu biliyordu, o sırada Aşk Tanrısı
Eros, eldiven satan tezgahtar kıza bir iyilik yapmak istedi, artık milyoner
adam onun için sıradan biriydi, o andan sonra artık milyoner beyefendi,
tezgahın oradaki gençler hakkında daha mütevazi düşünüyordu ve gördüğü mükemmel
yaratığa sahip olmak istiyordu.
Eldivenlerin
parası ödendi ve paketlendikten sonra, Carter bir an durdu, Massie’nin
yanağındaki gamzeler daha da çukurlaştı, Carter ilk defa uzman olmadığı bir
durumla karşı karşıyaydı, bu kızla tanışmak için hiç şansı yoktu, vaktiyle
tezgahtar kızlar hakkında duyduğu veya okuduğu şeyleri, onların
alışkanlıklarını hatırlamaya çalıştı, nasıl olduysa onların tanışma kurallarına
o kadar sıkı bağlı olmadıklarını hatırladı, kalbi çarpıyordu, ama yine de
kendisine bir cesaret gelmişti..
Birkaç genel
hoşbeş konudan sonra, kartvizitini tezgahın üzerine koydu.
·
Cüretimi
bağışlayın ama, sizi tekrar görebilme zevkini bana bağışlar mısınız? İsmim
kartta yazıyor, arkadaşınız olmak ayrıcalığına sahip olabilir miyim?
Massie,
erkekleri tanıyordu, özellikle de eldiven alanları, duraksamadan adamın
gözlerine net ve gülümseyerek baktı,
·
Tabii,
olabilir, tanımadığım beylerle genellikle çıkmam ama ben tam bir hanımefendi
sayılmam, beni tekrar ne zaman görmek istiyorsunuz?
·
Ne
kadar çabuk olursa, eğer
telefon etmeme izin verirseniz...
Massie, şarkı
söyler gibi güldü, o, olmaz, kaldığım daireyi görseydiniz, üç odada beş kişi
kalıyoruz, o odaya bir erkek arkadaşımı getirsem, annemin yüzünü görmek
isterdim..
Carter,
·
O hale
sizin için neresi müsaitse, orası olsun...
Massie, şeftali
rengi yüzündeki parlak bir gülümseyişle,
·
Şeyy,
sanırım Perşembe akşamı benim için uygun olur, akşam 7.30’da 48. Cadde ile 8.
bulvarın köşesine gelin..yalnız saat 11.00’de evde olmam gerekir, annem 11’den
sonra dışarıda kalmama asla izin vermez.
Carter nazikçe
bu uyarıya uyacağını söyledi ve bronz bir Tanrıça Diana heykeli almak için
kendisini bekleyen annesinin yanına gitti.
Küçük gözlü bir
başka tezgahtar kız Massie’nin yanına geldi,
·
Büyük
ikramiyeyi vurdun galiba?
Massie, havalı
havalı, kartviziti yakasından içeri sokarken,
·
Beyefendi
beni aramak için izin istedi.. dedi.
·
İzin
mi? Valdorf’ta bir akşam yemeği ve sonra da arabasıyla tur atacak mısınız?
·
Ah,
büyük bir balık ha? Sanmıyorum, sen her şeyi abartırsın, şu adam seni Çin lokantasına
götürdü diye hep abartıyorsun..kartvizitte 5. Caddedeki bir yerin adresi var,
ve akşam yemeğine gideceğimiz yerdeki garsonların fraklı olmadığına dair
hayatıma bahse girerim...
Carter,
annesiyle birlikte arabasına binip, süper marketten ayrılırken, kalbindeki
sızıdan dudağını ısırıyordu, 29 yıldan sonra, ilk defa aşık olmuştu..kızı
tanımıyordu, evinin küçücük bir oda mı, eşyalarla tıkabasa dolu bir yer mi
olduğunu bilmiyordu, caddenin köşesi salonu, park yeri çalışma odası, bulvar da
bahçesiydi..yine de nasıl olursa olsun, Carter için şahane döşenmiş bir evin
hanımefendisi gibiydi...
İlk
buluşmalarından iki hafta sonra, bir akşam üstü, kol kola, loş aydınlatılmış,
küçük bir parka geldiler, ağaç altındaki bir kanepeye oturdular..
Kolunu ilk kez kıza
doladı, kızın altın sarısı başını Carter’ın omuzuna yaslamıştı..
Massie,
minnettar bir şekilde,
·
Bunu
niye daha önce düşünmedin? diye sordu..
·
Massie,
seni sevdiğimi biliyorsun, samimi olarak, senden benimle evlenmeni istiyorum,
şimdiye kadar beni yeterince tanımış olmalısın, seni istiyorum, aramızdaki
sosyal fark hiç umurumda değil...
Massie,
kuşkuyla,
·
Ne
farkı? diye sordu...
·
Şeyy,
hiçbir fark yok, aptal insanların düşündüklerini saymazsak...sana lüks içinde bir hayat vermeye gücüm var,
sosyal konumumu kimse tartışamaz bile, çok büyük bir işim var..
Massie,
·
Hep
böyle söyler, böyle şakalar yaparlar, bence sen bir lokantada çalışıyorsun ya
da at yarışlarıyla ilgileniyorsun, göründüğüm kadar saf değilim.. dedi..gülmeye
başladı..
·
Sana istediğin her türlü kanıtı gösterebilirim,
seni istiyorum Massie, seni ilk gördüğüm günden beri seviyorum...
·
Hep
böyle yaparlar, ne zaman biriyle tanışsam, aynısın söyler..
Carter, lütfen
böyle söyleme diye rica etti..
·
Bak
hayatım, gözlerine baktığım andan beri, benim için bu dünyadaki tek kadın sen
oldun...
·
Ah,
şaka yapma, kimbilir daha önce kaç kıza bunları söylemişsindir?..
Ama Carter
ısrarlıydı, tezgahtar kızın güzel göğsünün derinlerinde bir yerlerdeki, ince
ruhuna, çarpan kalbine ulaşmıştı, adamın sözleri, kalbinin ince zırhını
delmişti,
Carter’a anlayan
bakışlarla baktı, serin yanağına bir sıcaklık yayıldı, Carter ondaki
değişikliği sezdi ve fırsatı kaçırmadı:
·
Evlen
benimle Massie, diye fısıldadı,
·
Bu
çirkin şehirden daha güzellerine gidelim, işi, çalışmayı boşverelim, hayatımız
uzun bir tatil olsun, seni nereye götüreceğimi biliyorum, daha önce de çok
gittim, yazın hiç bitmediği bir kumsalı hayal et, dalgalar kıyıya vuruyor,
insanlar çocuklar kadar mutlu, o kıyılara gideceğiz ve istediğimiz kadar
kalacağız..bu uzak ülkelerin birinde güzel resimler, heykellerle dolu, kuleli
saraylar var, şehrin caddeleri denizden...ve şeyler içinde geziyorsun..
·
Biliyorum
gondollar...
Carter, evet
diyerek, gülümsedi...
·
Ben de
öyle düşünmüştüm..
·
Ve
sonra, seninle seyahata çıkar, dünyada görmek istediğimiz ne varsa görürüz,
Avrupa’dan sonra Hindistan’a gidip oradaki antik şehirleri gezeriz, fillere
bineriz, Hindu’ların ve Brahman’ların muhteşem tapınaklarına ve Japon
bahçelerine bakarız, ve İran’da atlı araba yarışları, deveyle yolculuklar...dünyadaki
tüm ilginç şeyler...hoşuna gitmez miydi Massie?
Massie ayağa
kalktı.
Soğuk bir
şekilde,
·
Eve
gitsem iyi olacak, geç oluyor ..dedi.
Carter dediğini
yaptı, kızın değişken huylarına alışmıştı, onunla tartışmak faydasızdı, fakat
kesin bir zafer kazandığını hissetti, kızı mitolojideki kanatlı peri Pysche’ye
benzetiyordu, Aşk tanrısı Eros’un aşık olduğu kıza, Massie’nin ruhu da öyle
yabaniydi...ama içindeki umutlar güçlüydü, kız ona kanatlarını açmıştı bir
kere.
Ertesi gün büyük
mağazada Massie’nin yakın arkadaşı, Lulu, tezgahın köşesinden aniden çıktı..
·
Kibar
arkadaşınla işler yolunda mı?..
Massie,
buklelerini düzeltirken, Ah, o mu? dedi..
·
Artık
onunla işim yok, bil bakalım benden ne yapmamı istedi Lulu?.
·
Sahneye
çıkmanı?...
·
Yok,
ucuz bir palavracının teki! Güya onunla evlenip, balayı için Coney Adaları’na
seyahata çıkacakmışız!..