Hem
şeytanla, cellatla ilişkili çocuklar. Kimselerle konuşmazlardı. Kimse
onlara cevap vermezdi. Bunu gerektirecek bir durum olamazdı. Ailenin
kadınları kent pazarına gidemezdi. Kimse onlara bir şey satmazdı. Yemek
ihtiyaçlarım belediye karşılardı. Her gün bir at arabası gelir, bir
şeyler bırakır giderdi. Arabacı nevaleyi köprü dibine birakır, dörtnala
uzaklaşırdı ortadan. Kente vardığında doğru birahaneye koşar, korkunç ev
halkı üstüne kendinin de inandığı hikayeler uydururdu. Kent kadınları
haftalık çaylarında yüzleri kızararak onları konuşurlardı. Ailenin
kızılsaçlılığı, akıttıkları kanın belirtisiydi. Bu kent, ortaçağdan bu
yana idam seyretmeye bayılırdı. Çoluk çocuk güle eğlene, fındık fiştik
yiyerek idamları seyrederdi. İdam edilene hakaretler savururlar, başı
kesilirken alkışlarlardı. Çocuklar günlerce idamcılık oynardı arkadan.
Köklü bir eğlentiydi bu. Ama soma, baş kesildikten sonra, kesilen başa
özel bir sevgi duyulur, bu haksızlığı işleyen cellat lanetlenirdi.
Cellat bütün bu haksız ölümlerin tek suçlusuydu. Bu neşeli ölümlerin.
Kentin cadılarının, kiliseye, tanrıya karşı gelişlerin, kralın
savaşlarından kaçanların, prense vergi ödemeyenlerin, ırz düşmanı
papazların başını, bazen prenslerine ayaklanan halkın başım, bazen
halkın dileğiyle prenslerinin başım hep bu aile kesti. O hem hüküm
sürenlerin, hem başkaldıranların celladıydı. Hüküm sürenlerin ve
başkaldıranların somut haksızlığıydı. Kesilen her baş için bir ağıt
yakıldı. Bu ağıtta cellat düşmanca anıldı. Ta ortaçağdan bu yana.
Yağmurlardan sonra, kent surunun ordan celladın evinin önünden kente
varan ırmak kızıl akardı. Kent halkı o zaman bilirdi ki cellat yeni bir
idama karar verdi. İdamlar belli mahkemelerden soma olurdu görünüşte,
ama önce cellat şeytandan işaret alır almaz, idam edilecek zavallıya suç
işletirdi. Doğaüstü güçleriyle. Kızılsaçlarıyla.
Joseph
Fuchs uyandığında başı çok ağrıyordu. Atalarından kalan şarapları,
mahzendeki şarapları yarılamıştı dün gece. Ortaçağdan bu yana ailenin
imal ettiği şarapları. İnsanlarla görüşmek uzun bir hayat demektir.
Fuchs ailesi zamanlarını, bu çok uzun zamanlarım değerlendirmeyi
öğrenmişlerdi. Şarap yaparlardı. Kilim dokurlardı. Örgü örerlerdi. Gitar
çalarlardı. Şiir yazar, şarkı söylerlerdi, dört sesli. Tavuk
yetiştirirlerdi. Her güz evlerini onarırlardı. Her güz pancurları
boyarlar, damı aktarırlar, evlerine yeni ek duvarlar örerler, kapılar
yontarlar, marangozluk yaparlar, yaptıkları eşyaları cilalarlardı.
Aralarında duvarlara resim yapanlar da çıkmıştı. Gözlerini göğe
kaldırmış, kukuletalı başlıklar giymiş, kızılsaçlı adamların resimleri.
Meyva resimleri. İsa’lar, Meryem analar, haçlar, kuzular, çayırlar,
çobanlar, çiçek açmış şeftali ağaçları. Aileden biri, idam edilen
ihtilalcilerden birinin resmini yapmıştı arkadan. Celladın soyunu
etkilemiş tek idamın resmini. İnce boyunlu, kıvırcık uzun saçlı bir
oğlan çocuk yüzü. Mavi gözler. Kuru, inatçı, öleceğini bilen, sonu bilen
gözler. Joseph Fuchs bütün gece kadehini o resme kaldırdı durdu.
Ortaçağdan atalarından miras kalan bıçağı mahzene kaldırmıştı.
Ortaçağdan bugüne uzanan bir damar kopmuştu. Damardan oluk oluk kan
akmıştı. Bütün o ölülerin kam, Joseph Fuchs onları unutmak için şarap
içmişti. Artık özgürdü. Artık uzanan boyunları kesmek zorunda olmamak.
Artık öldürmemek hakkına sahip olmak. Bu artık kızılsaçlı olmamak gibi
bir şeydi.
Joseph
Fuchs köprüyü geçti. Surun dibinden yürüyerek kente vardı. Önüne gelene
günaydın diyordu. Bir şarkı söyler gibi, tutkusunu haykırır, aşkım
açığa vurur gibi. Günaydın bay postacı. Günaydın bay gazeteci. Günaydın
bay polis. Günaydın bay çöpçü. Kimse selamını almıyordu. Alışırlar. Bir
adamı artık öldürmemesine alışmak, öldürmesine alışmaktan belki daha
zor. Belediyenin merdivenlerinden çıktı. Günaydın bay boyacı. Bütün
günaydınları merdivenlerin, hollerin gri boyası üstünde yapıştı kaldı.
Kirle karışık. Odacı duvarların kirini siliyordu bezle. Fuchs’un
günaydınlarım da sildi. Kirli bezi kovaya sıktı. Günaydınlar boğuldu
kovada.
Fuchs
birahaneye girdi. Kediler kaçıştılar. Kaçışmasalardı, vuracaktı
tekmeyi. Belediyedeki memurun kıçına atamadığı tekmeyi. Belediyede
çalışıyordum. Ortaçağdan bu yana ailem belediyede memurdu. Şimdi,
biliyorsunuz kanun değişince, belediyede başka bir göreve atanmak
istiyorum. Memur bakmamıştı yüzüne. Hep pencereden bakmıştı. Bir eliyle
boynunu tutarak. Sonra, anlıyorum, demişti. Toplantıda bunlar hep
görüşüldü. Fuchs düşünüyordu. Başka bir göreve, kent İçinde başka bir
eve. Oğullarının öbür çocuklarla futbol oynaması. Haftada iki kez pazara
gitmek: Memur yüzüne bakmamıştı, bir eliyle boynunu ovarak. Saygılı
konuşmuştu. Anlıyorum bunları, yazılı” dilekçen komisyonda görüşüldü,
biliyorsunuz halkın hizmetindedir belediye. Bir celladın bağışlayın
hizmetinden halkın hoşlanmayacağım anlatmak güç de olsa anlayacağınızı
umarız. Bu bakımdan size emekli maaşı bağlanmasına, surun yanındaki evde
oturmakta devam etmenize… Ama evi istemiyordu, en çok evi. Kentin
meydanında oturmak, parklarda oturmak, sinemalara gitmek istiyordu.
Kalabalık bir iş yerinde çalışmak istiyordu. Bir gün bir geneleve
gitmek.
O
gün bütün gün gazetede görüp ilanların peşinde koştu. Kediler, kadınlar
ve çocuklar; kaçtılar, kapıları çarptılar, ağladılar. Pencereler
örtüldü, telefonlar cevap vermedi. Perdeler kapandı, ziller çalmadı.
Fuchs meyhaneye vardığında beş yüzyıllık idamı bir günde gerçekleştirmiş
gibiydi. Bira ve gûlaş ısmarladı. Hancının karısı sert sert baktı.
Gulaşı kediye verdim. Ve sonra başka bir şey isteyip istemediğini
sormadı. Fuchs tezgahın oraya gidip boş bir bardağa bira doldurdu, içti,
doldurdu içti. Hancı kadın, müşteriler bir şey demediler. Ona
bakmadılar. Bitmesini, idamın bitmesini, gitmesini beklediler öyle, idam
bitti sonunda. Dışarı çıktı. Irmak boyunca yürüdü. Irmak boyunca
müşterileriyle sevişen orospular paralarım bile almadan kaçtılar.
Müşteriler
sövdüler. Gece kapılarını örttü. Ay saklandı. Bulutlar arkalarını
döndü. Karanlık kaçışan orospuları, söven müşterileri sakladı. Onu
almadı. Karanlık kapılarını kapadı Fuchs varmadan. Koşmaya başladı.
Yeniden oynaması çocukların, kadınların gülümsemesi, yeniden mırlaması
kedilerin, kapılarını yeniden açılması, birahanedekilerin yeniden sarhoş
olması, şarkı söylemesi, orospuların müşterilerinin memnun etmesi, tek
suçlunun Cellat olabilmesi için. Bu eski, bu ortaçağdan kalma, bu
aşağılık ve o kadar güzel o kadar vazgeçilmez rahatlık için. Kentten
kaçmaya başladı. Karanlığın çözülmesi, ayın görülmesi için, ansızın
ırmağı buldu önünde. Irmak açtı kapılarını ama. Karanlık suların
derinlikleri Fuchs’u içeri aldı. Orada, o çok hızlı geçen son anda
Fuchs, artık öldürmemenin zor olduğunu anladı. Artık öldürmemekten
vazgeçti. Ortaçağdan bu yana bildiği tek şeyi bırakmaktan. Tek suçlu
olmamaktan. O son anda, elinde atalarından kalma kılıç, kentin bütün
memurlarının, komisyon üyelerinin, karılarının, metreslerinin,
çocuklarının kafasını kesti durdu, kesti durdu.
Karanlık
kapılarını açtı. Ay göründü. Kıpkızıl akıyordu ırmak. Ay baktı ırmağa.
Fuchs’un suçunun kentin kanıyla kardeşçe aktığım, Fuchs’un suçunun
kentin kanma karıştığını gördü.