Neden ememiyorsun ..neden ses vermiyor kiraz dudakların.. ses ver bana kuzum, canım..kaç gündür bir damla olsun emmedin..gerçi sütüm de gitmiş..bak kurudu süt yataklarım..sıkıyorum..hadi biraz olsun..em..yavrum.
Başka
çaremiz varmıydı beklemekten, umut etmekten..Oysaki sarılmıştı
kasabanın dört yanı..Eli silah tutan herkesi askere almışlar..yaşlı,
kadın ve çocuklar kalmıştı geride...Bir de yaralılar.
Helenim
canım, baban..o,çok önceden gitti.. nedenini anlatırım dedi
bana..”Buluşuruz” dedi o gizli bahçe durağında..acelesi vardı.
Vedalaşamadı..acı acı baktı yüzüme... Seni öpemedi.. Helen canım
yavrum..bakma bana öylesine donuk...
Otobüsün
her tarafı delik deşik..her yerde mermi izi..barut kokusu havada..sanki
cenaze arabası..sol koltuklar sökülmüş yerinden..sedyelerde
yaralılar..çürük et, sidik kokusu..papazın önlüğü kan
içinde..hastabakıcının yüzü yanmış..Of tanrım..
Canım kızım, keşke evde kalsaydık..açlıktan ölmek zor olsa da..kendi evimizde.
Kasabadan
kalkan en son otobüstü..hasta, yaşlı ve kadınlar için
ayrılmış..Belediye meydanına varmam kolay olmadı..kurşun yağıyordu
tepelerden..Burada doğdum burada yaşadım ve burada ölmek
istiyorum..Kaçacak bir yerim yok ki..nereye gidebileceğimi
bilmiyorum..Sığınma kampları bile ateş altındayken..
Araba
kötü sallıyor..yaralılar sedyeye bağlanmış..solda yatan adamın bir
bacağı yok..dibinden kesilmiş galiba..Ay ışığıında sadece gözleri kırık
cam gibi parlıyor..dudakları kuru kan lekeleriyle kaplı..başı sağa sola
sallanıyor..sanki koptu kopacak..ter kokusu yayılıyor delinmiş
kaportadan giren rüzgara kapılıp..Motorun sesi, iniltiler,
hıçkırıklar..Sanki, tepeye tırmanıyoruz ihtiyar bir devenin üzerine
kümelenmişcesine..Heleni göğsüme sardım sıkıca..Şöför yüksek sesle eski
bir türkü söylemeye çalışıyor..sesi bir gidip geliyor mazot kokusu
eşiliğinde..
“Drama köprüsü Hassan...”
Yanıma
büzülmüş ihtiyarın sıcaklığını hissediyorum..bacağı bacağıma
deyiyor..mantom yırtılmış, eteklerim çamur içinde. Adam başını ön
koltuğa yaslamış, horlıyor..Önümdeki koltuktaki ihtiyar kadının ak
saçları uçuşuyor, camın çatlağına yapışıyor ter kümecikleri..bal
sarısı..ard arda birleşip aşağıya akıyor ..
damar
damar, yol yol.. bir yerlerde kesişip, bir yerlerde ayrılıyor ana
damardan; yerçekimine ayak uydurup, otobüsün paslı tabanında minik
gölcükler oluşturuyor..
Bu
yol bitmeyecek..yaşamın diğer yüzü; bir tür anlamsız, yönsüz yollar
dizini değil mi..Yolcular yolun akışını tayin edemiyor..yol almış başını
gidiyor. Fakat durmak elimizde..
Pencereden
dışarıyı izlemeğe çalışıyorum..Helen kımıldamıyor.. karnımın üstünden
ağır bir sancı alev topu gibi büyüyüp kasıklarıma doğru iniyor..taze bir
sidik kokusu yayılıyor amaonyaklı..işememek için
zorlanıyorum..faydasız.. salıveriyorum ben de. sidik kokularımız
birbirine karışıyor.. kimsenin umrunda değil. Havada ölüm kokusu var
renksiz. Tuhaf.
Rahatlıyorum.. sancı belime doğru kayıyor..
Arabanın uzun farları çamurlu yolu aydınlatıyor sapsarı..
Sağ tarafta büyükce bir levha görünmeğe başlıyor.. kurşun delikler..paslı..sonra bir yazı.. evet evet bu bizim durağımız..
Bağırıyorum.. Secret Garden !
Durun durun.. durdurun ineceğim..
Ayağa kalıp ihtiyarı uyandırıyorum.. kapının olduğu sahanlığa yöneliyorum...şaşkın bakışlar arasından.. İhtiyar bağırıyor..
Nereye ineceksin kızım..delimisin..
Şoför arabayı durduruyor..ihtiyar deve sanki yaylanıp öne doğru çöküyor..
Otur be kadın, seninle mi uğraşacağım şimdi..Top mermisine hedef olmak işin cabası..
Araba tekrar acı bir sesle, kağnı hızında hareket ediyor..
Kapıyı itekleyip, dışarıya fırlıyorum.. çamurların üstüne kapaklanıyorum..
Helen canım kızım..geldik işte..babana söz vermiştim..
Araba
mazot kokusuna boğarak yavaş yavaş ilerliyor..ekşimiş ter ve sidik
kokusu gecenin karanlığında sonbahar yaprakları gibi süslüyor
yolu..arabanın arka lambaları ılık bir sis gibi yavaş yavaş
kayboluyor..sadece boşlukta yankılanan sesi kalıyor damar damar ve
siliniyor..
Secret Garden otobüs durağı..
Geçen sene Mayıs ayında buluşmuştuk O nunla burada..Savaş henüz başlamamıştı..Canım kızım.
Sanal
alemde tanışmıştık.. yüzünü, şiirlerini beğeniyordum..baharın güzelliği
yeşilliği çökmüştü üzerimize..durağın arka bahçesi cennet gibiydi.
saatlarca konuştuk.. güldük..çocuklar gibi..O anlattı..ben
sustum..büyükçe idealleri vardı..dünyayı değiştirmeye aday..Sevdim onu..
baban olmasını istediğim tüm vasıflara haizdi..Ona hiç
sormadım..sevince insan.. toptan kabulleniş bu demekti.. karşılık
gözetmemek de..beklentisiz olmakta..
Buluşmalarımız aniden kesildi..tek mevsime sığdırdık koca sevdayı..Artık o gelmez oldu..
Sen karnımda büyüyordun, ondan habersiz..o da senden..
Otobüs
durağı hiç değişmemiş..hayret ihtiyar florasan lamba hala göz
kırpıyor.. durak levhası delik deşik..telefon kulubesinin camları
kırılmış..yağmur başlayacak..yağmurluğun altına sığınmalıyız.. her yerim
ağrıyor..
Baban bizi burada bekleyeceğini söyleyip gitmişti..Mektuplarımı yanıtsız bıraktı.
Sen doğduktan on gün sonra savaş başlamıştı.. dayanamadım aradım onu..
Gelip sizi kurtaracağım dedi..seni merak etmişti..
Bir akşam vakti geldi.. dünyalar benim olmuştu..
Ama, o artık eskisi gibi gülmüyordu..Düşünceliydi..
Sabaha kadar oturduk..dışarıda mermi sesleri..Radyo heberlerini kaçırmıyorduk..
Aniden
“Mostar bombalandı”
Haberiyle irkildi..ayağa kalktı..
“Sorumluluklarım var.. beni anla ! ”
“Onbeşgün sonra seni Secret Garden de bekleyeceğim” dedi..”iki elim kanda bile olsa”..
Belki bizi bekledi..dün..neden gelemedik sen biliyorsun..
Nasıl
geçti biliyorsun son onbeş gün canım kızım..savaş ve açlık bir
yana..Ondan bir haber alamamak..her ağladığında sana kızmalarım.. seni
silkelemelerim..sırf ona duyduğum nefretin sonucu muydu..onu seviyor
muydum hala..ona kırgınmıydım.. bilmiyorum..oysaki ben seni nasıl
incitebilirim..
Kaç kez, kasabamızı ikiye bölen nehirin ortasına doğru yürüdüm seninle.. donuyorduk..suyun öteki yakasındaydı.. ses vermiyordu.
Tutsa ellerimizden kurtaracaktı..
Hadi nolur biraz olsun em..canım Helenim..üşüdün tabii..yağmur dinsin seni arka bahçeye götüreceğim..
O
da ne? Araba sesi.. belki o geliyor.. unutmamış
bizi..saklanalım..telefon kulubesine .. hadi kızım..sonra koşarız
ona..sözünü tutmanın hazzını yaşatırız ona, birlikte..
O
değil..çamurlara bulanmış bir araba.. durdu.boynunda kamera olan bir
yabancı..kolundan yaralanmış galiba..bu tarafa geliyor.. gördü
bizi..saklanmak boşuna..
Gazeteci olmalı.. savaş muhabiri..
Gördüğünüz gibi.. korktuk..saklandık..
Bu, kızım Helen babasını bekliyorduk.. söz vermişti..gelip kurtaracaktı..
Neden bakıyorsunuz yüzüme öylesine tuhaf..kızım çok zayıf, günlerdir emmiyor..babasını bekliyoruz..ya siz..?
Anladım..yaralısınız, yüzünüz kan içinde..Kolunuzu mantomun eteğiyle sarsam, belki kan akmasını durdurabiliriz..
Konuşamıyorsunuz.. anlıyorum.. yüzünüze barut kokusu sinmiş..kulaklarınız ne güzel sizin..hayret, ne diyorum ben şimdi..
Arabanıza
bomba isabet etmiş..arkadaşınızı yitirmişsiniz..Zorlukla arabayı buraya
kadar sürebilmişsiniz....Konuşun lutfen devam edin..ancak el
işaretleriyle anlaşabiliriz..konuşabilenden daha da çok net
anlatıyorsunuz..Dudaklarımı iyi okuyorsunuz..
Sizde savaştan kaçıyorsunuz..fotograflarla dünyaya yansıtmak istediniz..
Büyük
bir şok geçirmişsiniz..Konuşamıyor, duyamıyor ama görmek istemeyenlerin
göremediklerini kareliyorsunuz..Konuşanlardan fazla iş yapıyorsunuz..
Helen e neden öyle bakıyorsunuz.. henüz bir yaşını yeni doldurdu..dokunmayın ona..!
Ona dokunmaktan sizi men ederim!
Anlıyor musunuz!
Hayır hayır... o yaşıyor ölmedi..sadece dudakları vişne rengine büründü..açlıktan..
Dokunmayın ona...yavrum..
Bırakın bizi burada.. çekin gidin.. babası gelecek birazdan..
Hadi basın gidin!
.....
Ama ben şey, durun, kolunuzdan kan sızıyor..böyle gidemezsiniz.
Arabanızda ilk yardım çantası olmalı.. bir dakika..alıp geliyorum..
Aman
allahım.. nereden gönderdin bu kurtarıcıyı.. kızım, canım..kurtulduk
canım..yarasını saralım.. arabasına biner gideriz..ya baban..o gelecek
mi..?
Tamam sardık..oldu.. ağrı ilacından da için..bütün gün su içmemiştik.. içebilir miyiz..teşekkürler..
Neden
gözlerinizi Helen e diktiniz.. anlamıyorum.. beni düşünüyorsunuz..
hasta olabilir mişim.. Helen.. hayır hayır olamaz.. o ölmedi..ölmedi..
söylemeyin bunu bana.. susun!
Susun dedim..dayanamıyacağım artık..
Heleni yavrum beni affet..!
Olmadı
yapamadım..birlikte geçecektik suyun öteki yakasına..seni..seni
tutamayınca.. sular alıp gitti.. beni kurtarmış nehirin ihtiyar
balıkçısı..sende oltasına takılınca..öldüğüne inanmak istemedim..baban
da çekip gidince..yaşamanın anlamı kalmamıştı..savaş olmasına rağmen
kasabanın dedikodusu kesilmiyordu..babasız büyütmeğe adaydım oysaki.. o
çıkıp gelmeseydi..açlık kapıyı dövmeseydi..nasıl anlatırım bunları
kendime..ölmek, belki en kestirme yol..yaşayıp acıyı yüklenmekten..
Evet..
isminizi bile bilmiyorum ama, sizinle yaşamımın en gizli yanlarını
paylaştım..Benim sırdaşım oldunuz..Ne yapmamı bekliyorsunuz şimdi..
nasıl ayrılırım kızımdan.. nasıl?
Nasıl soğuk toprağın karnına gömerim onu..?
Gerçekcisiniz, biliyorum..savaş.. biliyorum.. ama, bu savaşı ben mi çıkarttım?
Ölmek için doğanları, doğacak olanları ben mi doğurdum?
Ben mi yarattım savaş tanrılarını ve onların sürüleşmiş ordularını..
Ben mi yarattım barutu, atomu..?
Kardeş kavgasını..
Ben mi?
Evet ben..
Şimdi de yarattığımı yutuyorum..toprak ana gibi..her dişi gibi..!
Durağın arka tarafındaki bahçede bir köşe var.. oraya gidelim.. gel canım kızım..
Sana
en son bir ninni söylemek gelir içimden..canım benim.. ellerimle
deşmeliyim toprağın bağrını.. deşmeliyim.. deşmeli..seni kurta, kuşa
heba edemem..derin kazmalıyım tırnaklarım derinliklere işlemeli.. bir
dantel gibi..
Sana hep bu ninniyi söylerdim..canum yavrum..veda etmek..sana..oh tanrım!
...
Kolunuzun ağrısı geçti mi?
Beni duymağa başladınız sanıyorum, yüzünüzün ifadesinden.. ağlıyor musunuz..?
Hadi artık gidelim..bomba sesleri çok yakınlaştı.. benim yüzümden sizin de yaşamınız tehlikeye girebilir..
Kameranızı unutmayın...kulağınız ne güzel..
......
Hayret.. duraktaki telefonun zili.. nasıl olur.. kim acaba..?
Bir dakika geliyorum.. siz arabayı çalıştırın..telefonu yanıtlamalıyım..
Çok candansınız..
.......
Alo..
Kimsiniz..evet.. tanıdım, tahmin etmiştim..
Seni bekledik..ama, artık susma zamanı..
Eşiniz ve çocuklarınızın kurtuluşuna sevindim..
Zaten bir baharlıktı..
Özür dilemenin zamanı çoktan geçti..
Yolunuz açık olsun
Mostar bombalandı!
Volkan Kemal
7 Mayıs 2012