Joseph Conrad'ın
'Gençlik'i, yazarın dil duyarlılığını, felsefi yaklaşım denemelerini ödünsüz
biçimde sunan, önemli bir yapıt
ORÇUN TÜRKAY
GENÇLİK
Joseph Conrad,
çeviren: E. Efe Çakmak, K Kitaplığı, 2003, 63 sayfa, 3 milyon lira.
Asıl adı Josef
Teodor Konrad Walecz Korzeniowski olan Leh kökenli Joseph Conrad (1857-1924),
Malraux gibi, Hemingway gibi, London
ya da Frison-Roche gibi alnına kendi yazgısının damgasını yemiş yazarlardandı.
Fiziksel ve ruhsal açılardan sağlıklı olmadığından, doktorların tavsiyesi
üstüne açık denizlerde geçirmişti ilk gençliğini. Kaptanlık sertifikası aldığı
yıl İngiliz vatandaşlığına geçen Conrad, ilk kitabını 1895'te yayımladı
(Almayer's Folly). Conrad'ın bu kitaptaki ve onu izleyen kitaplardaki serüven
anlatımı kişilerle içsellik kazanmış, 'metafizik' bir biçime bürünmüş ve
izlenen yollar, aşılan denizler üstünde Schopenhauer felsefesiyle
bağdaştırılacak denli trajik yönlere kaymıştır. L'Académie Française'den Jean-François
Deniau, Conrad için yazının "yalnızca insan için" olduğunu ileri
sürüyor. Yazarın 'Gençlik' adlı öyküsü de Grimm Masalları'ndan şöyle bir
alıntıyla açılıyor: "... Ama Cin şöyle yanıtladı: Hayır, insan benim için
dünyanın tüm hazinelerinden daha değerli."
Roland Barthes
'Çağdaş Söylenler' adlı kitabındaki 'Natilius ve Sarhoş Gemi' adlı denemesinde
yazın tarihinde 'gemi' imgesinin büyük çoğunlukla kendi içine kapalı, kendi
düzeni, yasaları ve bozgunları olan bir dünya olarak verildiğini söyler. 'Nesne
delisi' Jules Verne'in çizdiği Natilius, varoluşunu bir küçük kenter düzenine
oturtmuştur. Gemideki insandır önemli olan. Natilius'un içinde Kaptan Nemo
şöminenin karşısında rahatça piposunu tüttürürken, dışarıda fırtına
kopmaktadır. Fırtına, kabaran deniz zamanı imlemektedir; Nemo da kendine
zamandan etkilenmeyeceğini duyumsayacak kadar güvenli bir ortam yaratan kenter
imgesidir. Siyasi ve toplumsal düşüncelerini yazınından asla ayrı tutmayan
Conrad da çok yakından tanıdığı
gemi imgesiyle
zamanı, gençliği, gençliğin gözü karalığını, hiçliği, serüven tutkusunu ve
yitirilen gençliğin ardından o tutkuya duyulan özlemi betimlemeye girişiyor.
Ama Conrad'ın 'Karanlığın Yüreği'nden de tanıdığımız
(bu kitap
Coppola'nın Apocalypse Now adlı filmini esinlemiştir), 'Gençlik' adlı öyküsünde
de başrole soyunan Marlow karakteri, Nemo'dan farklı olarak fırtınayla ya da
gemide çıkan yangınla göğüs göğüse çarpışan, üstelik bunu yapmak için yanıp
tutuşan, gençliğin burnu büyük atılganlığıyla gizemli Doğu'ya ulaşmaya çabalayan
bir 'Sarhoş Gemi' olarak düşünüyor kendisini. Bir maun masa çevresinde kendisi
gibi bir zamanlar denizci olan arkadaşlarına ikinci kaptan olarak çıktığı ilk
yolculuğu anlatırken, yaşlı gemisini, kaptanını ve tayfayı bütünüyle
içselleştiriyor ve bir anlamda Rimbaud'nun o 'ben' diyen (burada biz diyen)
gemisine dönüşüyor. Ama söz konusu olan yine öncelikle insan olduğundan gemi
denizin üstünde insanı yine yalnız bırakacaktır-içerisinde ya da dışarısında.
Sözün gelişi Ömer Türkeş'e göre Conrad'da gemi "sabit işlevlerin
hiyerarşik yapısı ile anarşik imgelemi ve yıkıcı bireyselliği engelleyen bir
toplumdur." Buna karşın "aynı zamanda yabancı güçler tarafından
tehdit edilen ortak bir izolasyon biçimini temsil eder ve böylece bireyi kendi
sorunsal kimliği ile başbaşa bırakır; onu kendini sınamaya, sorgulamaya
iter." Kendisini insan olarak özgürleştirme çabası, Marlow'u gerçekle yüz
yüze bırakacaktır.
Zamanın şaşmaz
yasaları
Denizin bitimsiz
uzamından maun masanın üstüne dönen "kaderi hiçbir yere varamamak olan"
geminin öyküsü, zamanın şaşmaz yasaları, denizin aman vermezliği karşısında,
yine Natilius'un tersine, tekin olan her şeyden neredeyse bilerek ve isteyerek
uzaklaşmaktadır. Tekinsizliğe bu denli gereksinim duyan gençlik kavramı,
Conrad'da Marlow'un aşırı gözüpekliği, Marlow'dan daha yaşlı olan kaptan ve
birinci subay kişilerinin hareketsizlikleri, sakınımlılıkları ve de Marlow'dan
deneyimsiz olan tayfanın zorluklar karşısında gösterdikleri dengesiz tutumlarla
çok belirgin bir nitelik kazanmıştır. Geminin adının altında yazan ve üstünde
ısrarla durulan
"Yap ya da öl!" buyruğu, denemenin, yapamamanın ve yaşamın her şeye
karşın devam edecek olma olasılığının karşısında (maun masanın başında oturan
bir zamanların denizcileri, artık birer avukat, muhasebeci ve şirket müdürü
olmuşlardır) gençlik kadar uçucu bir söz olarak kalır. Denize karşı kazanılan
kısa süreli başarılarla, kış ortasında beliren ömürsüz ama güzel güneş gibi
kimi dingin görünümlerle zaman zaman soluklanan yolculuk, türlü felaketlerle
gemiyi insanla deniz arasından çekince, başka bir deyişle deniz üstünde
varoluşu sağlayan tek araç ortadan kalkınca, o zamana meydan okuma aracı
taşıdığı tüm imgelerle denizin dibini boylayınca, gemiyi süren, gemiyi kurtaran
ve aynı zamanda geminin sonunu da hazırlayan insan arzuları boşlukta kalır. Bu
boşluk hissi, Conrad'ın yaşlı kaptanını yarı-deliliğe sürükleyecektir.
Bu kaptan
yolculuğun başından beri sağlıklı kararlar vermekten uzak bir görüntü
çizmektedir. Öte yandan, yaşanılan zorluklar karşısında, amaç uğruna
mürettebatına gösterdiği neredeyse duyarsız tavırla genç Marlow ve tayfa
üstünde hayranlık uyandırmıştır. Kaptanın da, çok uzun zamandır denizlerde
olmasına ve yaşını başını çoktan almış olmasına karşın kaptan olarak çıktığı
ilk yolculuktur bu. Kısacası, Marlow gibi genç değildir ve sabredecek zamanı
yoktur. Sonunda uğradığı yıkım o yüzden herkesten daha büyük olur. Bir tek
"geminin sonunu görmemiz gerek" der kendilerini kurtarmayı teklif eden denizcilere, kendi
sonunu görmek ister gibi. Marlow ise gemiden ayrılıp bir flikanın olsun
yönetimini ele geçirmekten mutlu olacaktır. Küçük kayığını ve iki kişilik
tayfasını Doğu'nun herhangi bir sahiline taşımayı başarmaktan gurur duyacaktır.
Batılı genç denizci için söylencesel bir yolculuktan sonra bir gölgesinden
olsun kavranan gizemli Doğu, yaşamın geneline bakıldığında kazanılan en büyük
değerdir. Ancak Marlow'un öyküyü anlatırken masa başında takındığı tavır ve
yorumları dikkate alınınca (öyküsüne birçok kez iç geçirir gibi "şu şişeyi
uzatsana" tümcesiyle ara verir), Conrad'ın bu öyküyle tüm anlatmak
istediğinin insan edimlerinin anlamsızlığı ve boşunalığı olduğu ortaya çıkıyor.
Metnin son paragrafında cilalı masayı sütliman bir denize benzeten Conrad
insanın bir zamanlar göğsünü binbir zevkle dolduracağını düşündüğü
memleketlerin hayalini kurduğunu ve o memleketlerden dönüşün o koca hayalleri
karşılamadığını dile getiriyor.
E. Efe Çakmak'ın
Türkçeye kazandırdığı 'Gençlik' ilk başlarda 'Karanlığın Yüreği'ne bir ön
çalışma olarak okundu, ama sonradan tek başına bir kısa roman, Conrad'ın
"dil duyarlılığını, felsefi ve politik yaklaşım denemelerini ödünsüz
biçimde sunan" bir büyük yapıt olarak okunmaya başladı.
Karamsar bir
öykü
Öykünün
karamsarlığının yanı sıra Conrad'ın felaketlerde olsun, gecede ve gündüzde
büyük bir aşkla betimlediği deniz görünümlerinde olsun yakaladığı masalsı hava
gençliğin ölümlülüğünü (dolayısıyla varlığını da) duyumsatıyor. Öykünün
kahramanı Marlow'un yolculuğunda atıldığı (sadece bir barometreyi kurtarmak
için bile yaşamını tehlikeye atabiliyordur gençliğinde) tehlikeleri hep
"gençlik işte" diye, sanki küçümseyerek anlatması, o zamanlar sanki
aklı başında değilmiş gibi davranması, buna karşın öykünün sonunda ulaştığı
noktada yaşamın en güzel günlerinin o denizde geçen günler olduğunu, kükreyen
ya da fısıldayan denizin üstünde, öylesine özlem duyulan gençlikte olduğunu
söylemesi yaşamın ikircikliliğiniçok güçlü
biçimde yansıtıyor. Gençlik dolu dolu yaşanan zamanlara, serüvenlere, yitirilen
güç ve inançlara, ulaşılamamış düşlerin anısına bir iç geçirme: "...
gençliğim, gücüm, zekam, düşündüklerim ve elde ettiklerim,toyluğum ve
saflığım-hepsi öldü... Neyse, boş verin."