Eliyle işaret etti, küçücük bir işaretti ama kadın anladı. Ayakkabının
çözülmüş bağını yerden kesecek kadar, şımarıkça, kaldırdı
tek ayağını yukarı doğru, adam bağladı. Vapura bindiler, adam önden
koşarak tırmandı merdivenleri, üst katta taa köşedeki koltuğa gitti
oturdu.
Saklanmaya çalışırdı önceden koşup giderek.
Ama istese de saklanamazdı; o
kadar büyüktü, uzundu, kollarıyla dünyayı kucaklardı, gözleri yeşildi,
duruydu,
metrelerce öteden görülürdü… İstese de saklanamazdı, kalabalığın içinde
hemen
göze çarpan çocuk yüzüyle ya da kadına öyle gelirdi. Kadın gözleriyle
onu
buldu, gidip yanına oturdu. Karşıya Haydarpaşa’ya geçince, trene
binecekti kadın. Adam buna inanmasa da, binip gidecekti işte.
Hiç inanmadı adam gideceğine. Sanıyordu ki, vapurdan inince
kadın yine onun peşinden yürüyecek,
Ankara treninin durduğu istasyonda biraz duraksayacak ama her zamanki
gibi treni boş verip, hızlı hızlı yürüyecek ve adama yetişecek. Adamın
adımlarını hiç yavaşlatmadan ilerleyen gövdesine bakacak, cebinden çıkarıp
geriye doğru uzattığı elini tutacak, yüzünü görmese de sevindiğini
anlayacak. Hiçbir şey olmamış, az önceki
tereddüt hiç yaşanmamış gibi, birlikte Gebze’ye giden banliyö trenine
binecekler.
Kadın "gidiyorum" diye fısıldadı adamın gözlerine bakıp.
Adam uzaklaşan bir takayı işaret etti sadece "bakalım" dedi. Kadın kalktı aşağıya indi, aceleci yolcular
hücum etmeden iskelenin atılacağı yere doğru ilerledi, yaslanıp denize, karşı
kıyıya, şehirdeki anlamsız öte beriye baktı.
Adam hızla paldır küldür indi merdivenleri, kadının yanından geçip
iskelenin yerleşeceği çıkışa dikildi.
Vapur kıyıya yanaşınca adam kalabalığa karışacak kaçar gibi…
Kadın gözleriyle adamı izleyecek bir süre.
Geri dönüp bakmayacağını, beklemeyeceğini bile bile… Ankara treninin durduğu yere bakmadan geçecek adam Gebze gişelerinin
olduğu yöne doğru. İki jeton alacak her zamanki gibi. Birini yol boyunca
parmaklarının arasında döndürüp duracak bu sefer.
N. Gün Uzun
Fotoğraf: Haluk Kalafat