Türk öykücülüğünde Orhan Kemal'in önemli bir yeri
vardır. Varsıl ailenin çocuğu olarak 1914 yılında doğan ve 1970 yılında ölen
Orhan Kemal, siyasal nedenlerle sürgüne giden babasının bu durumu yüzünden yoksulluğa
dönüşen bir ortam içinde büyümüş; birçok zaman çalışarak geçim kaynaklarının ve
olanaklarının artırılması uğrunda çaba harcamıştır. Beyrut'taki geçim
savaşından, ekmek kavgasından sonra Adana'ya dönmüş ve orada da fabrikalarda
çalışmış; bütün ömrü boyunca didişmiş; ömrünün uzun bölümünü de kalem emekçisi
olarak geçirmiş, geçimini bu yolla sağlamıştır. Bu nedenle, emekçiler yanında
yer almıştır öykülerinde. Emekçiler sınıfının alınyazısı ve geleceği ile
ilgilenmiş ve bunlara yararlı olabilmek için çalışmıştır. Öykülerinde
işçilerin, esnafın, küçük memurların oturduğu yörelerde yaşayan insanların
yaşam savaşımını öyküleştirmiştir. Toplum içinde çocukların, genç kızların
durumunu, kötülüğe itilişini gözlemlerine dayanarak öykülerine katmıştır.
Orhan Kemal, yazın dünyamızda öyküleri ve romanları ile tanınmıştır. Ama, yazın yaşamına ilkin şiirle girmiştir. Daha sonraları oyunlar ve senaryolar da yazmıştır. Yayınlanan ilk öyküsü "Balık" adını taşır ve 1940 yılında Yeni Edebiyat dergisinde çıkmıştır ortaya.
Orhan Kemal, yazın dünyamızda öyküleri ve romanları ile tanınmıştır. Ama, yazın yaşamına ilkin şiirle girmiştir. Daha sonraları oyunlar ve senaryolar da yazmıştır. Yayınlanan ilk öyküsü "Balık" adını taşır ve 1940 yılında Yeni Edebiyat dergisinde çıkmıştır ortaya.
Öykülerinde, ekmek ardında koşan insanın yaşamını
ortaya koymuştur. Öykü kitaplarından Ekmek Kavgası'nda yer alan ve aynı adı
taşıyan öyküsünü ilk örneklerden biri olarak anmayalım. Bu gibi konuları
işlemiş birçok öyküsü vardır. Orhan Kemal'in öykülerinde, çalışan insanlar
önemli bir yer tutar. Romanlarında aynı koşutluğu buluruz. Fabrikalarda güç
koşullarda çalışan işçiler, işçi kadınlar geniş yer tutar öykülerinde. Bu
öyküleri bircik bircik sayma gereği yok elbette. "Bir Ölüye Dair"
öyküsü, çalışmak zorunda kalan bir kadının ne zorluklar içinde yaşam savaşı
verdiğini gösteren bir öykü olarak anılabilir. Orhan Kemal, sinemalarda çalışan
bazı artistlerin nasıl tuzağa düşürüldüklerini de ele
almıştır;"yavru" adlı öyküyü bu arada anabilirim. Bu öyküde Yeşilçam
Sokağı'ndaki olumsuzlukları gösterir bize. Onun öykülerinde küçük memurların
çeşitli durumdaki yaşantıları da karşımıza çıkar.
Ezilip horlanan ve zamanı gelince horoz-lanan
küçük memurların, işçilerin, ırgatların karşısında ise ezenler, horlayanlar yer
alır. Öykülerinde çocuklar da büyük yer tutar. Çocukların çoğu çalışan, üretim
yapan ve ailelerine ekmek taşıyan kişilerdir. Bunlar arasında ırzına
geçilenler, çeşitli suçlara itilenler, yoksul ana babaların yaşamını
paylaşanlar ve az ceza yiyeceği için yalanla suçu üzerine alanlar çoktur.
Sözgelimi, bir orman yangınını üstlenen bir çocuğun öyküsünü buluruz
"Çocuk Ali" adlı öyküde. Tutuklarevi ve içkievleri ile ilgili birçok
öyküsü vardır Orhan Kemal'in. İçinde yaşadığı bu yerlerin izdüşümü tam olarak
yansır bu öykülerinde. Sayrılarevi üzerine bir iki öyküsünün bulunduğunu da
belirtmek isterim.
Orhan Kemal'in öykülerinde konuşmaların büyük yeri
vardır. Konuşmalar, onun vermek istediği zıtlıkları, ikiliği ortaya koyan;
kişilerin iç dünyasını, ruhsal yaşamını açıklayan, kişilerin iç dünyasını bir
burgu gibi derinlerine girerek ortaya çıkaran bölümlerdir. Orhan Kemal,
özellikle, yan tutmadığı bu konuşmalarda kişinin kimliğini, içsel yaşamını
ortaya koymaktadır. Öykülerinde yabancı sözcükler, hele Batı kökenliler pek
azdır. Onun öykülerinde yerel sözcüklere çok rastlarız. Fakir Baykurt'un bir
yazısında belirttiği gibi, "yazma ve anlatımda geçerli ilkeleri hiç hafife
almadan, dili iyice inceltmek ve arıtmak, batan yazarlık yaşamı boyunca Orhan
Kemal'in başlıca çalışmalarından biri olmuştur."
Öykülerindeki giriş, düğümleme ve sonuç
bölümlemesi vardır. Bu uygulamasını özellikle Ömer Seyfettin öykücülüğüne
bağlayabiliriz. Öyküleri, çoğunlukla, öykünün oluşacağı çevre ve ortamın birkaç
kalın ve kısa çizgiyle belirtilmesi ya da öykü kişisinin kısaca betimlemesi ile
başlar. Öykülerin sonuç bölümü, giriş bölümünden daha kısadır.
Önceleri, özyaşamına dayanan öykülerinin ekseni,
sonraları gene kendisi olmuştur, denilebilir. Ancak, sonraki öykülerinde onun
kendi özyaşamı eritilmiştir. Mustafa Baydar ile yaptığı bir konuşmada şunları
söylemişti:"Hayatımın eserlerime tesir ettiğine şüphe yok. Zaman zaman
düşünürüm; on altı yaşımdan itibaren ekmeğimi kazanmak zorunda kalmasaydım ne
olurdu? Belki de herhangi bir memur olur, dümdüz bir hayat
sürerdim"(Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar, s.114), O zaman, zengin bir
gözlemlemeden yoksun kalır, yapıtları ya değişik durumları yansıtır ya da yapıt
bile veremezdi.
Orhan Kemal'in öyküleri; değişik kurgulamaları ve
toplumumuzun belirli kişilerini ortaya koymaları bakımından, dilinin yalınlığı
yönünden öykücülüğümüzde önemli yeri olan öykülerdir.