Birçok yetim ya da
öksüz öykülerin başlangıcı gibi antreden yitik mi olmalıydı bu öykünün de
girizgahı.. Sahi ne yazsaydım? Bıyık altından gülüşünüzü gizlemek istediğinizi
fark etmediğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bir sağanak belki de bir yaz
yağmurudur okuyacaklarınız hatta ahmakıslatan…Kim bilir?
Doğrusunu
isterseniz ben de bilmiyorum. Aslında
karelemek daha kolay olurdu belki de hüznün akışını.
Görmeliydiniz.
Anlatacak olduğum
o her ne ise; belki bakışlarınızda, gizlemek istediğiniz tedirginliğinizi ele
verecek, sizi apaçık ortaya serecek izleği.. ansıdınız..
Durun durun! Kızmayın. Anlatacağım.
Sokak çocukları
olarak adlandırılan, çaresizliklerle boğuşan minik bedenleri bilirsiniz. Şehrin
fırın, pastane ızgaralarında geceleyen, bankaların atm’lerine sığınan
biçarelerin, bizlerin utancı olduklarını sorgulamışsınızdır diye düşünsem; çok
şey istemiş olur muyum sizden? Karda buzda burunlarında donmuş sümüklerin
çizgileri ne çok şey anlatır. Bakmak, görmek istemezsiniz. Kaçacak bir delik
arar da bulamazsınız. Oysa duyduğum niceleri gibi noksan bir tanımdır “sokak
çocuğu..” ‘Sokak ‘değil ‘Sokağın Çocukları’dır onlar. Yaşamın tüm çıplaklığıyla
omuzlarına konmuş oluşun gerçekliğidir. “Bize mi sordular sevişirken de şimdi
biz mi kol kanat gereceğiz onlara?” dersiniz bazen.. içinizden.. bazen de en
dışınızdan yüksek sesle. Sokağı tanımazsınız çünkü. Siz sıcak bir yuvaya
doğmuşsunuzdur belki de. Ölü geleneklere diri diri gömülü olduğunuzu bir gün
bile sorgulamamışsınızdır örneğin. Büyük olasılıkla anneniz ve babanız şu pek
bilinen “görücü usulü”ile evlendirilmişlerdir. Sıkı bir alış veriş sonucunda
görece yuva kurulmuştur böylece. Sonrası elle gelen düğün bayramdır.. çoğunluk..
Bir şekilde büyütülmüş, iş güç sahibi olmuş, bir mevkie gelmişsinizdir.
İlerleyen günlerde siz de bir yuva kurarak çoluk çocuğa karışmışsınızdır.
Sevgilileriniz olmuştur. Hatta evliliğiniz süresince de sürdürmüşsünüzdür
oyununuzu. Belki sevgililerinizden biri sizden bir hatta birden çok çocuk bile
aldırmıştır gizlice.
Ya da durun! Siz bunu anlamaktan
yoksunsunuzdur tahminimce.
Bugün vapurda
mendil satmaya çalışan ve cebindeki tinerli mendili koklayan çocuğa nasıl
baktığınızı anımsıyorum şimdi. Bir ara eli elinize değdi diye nasıl da tedirgin
oldunuz.. Mendiliniz bile yoktu elinizi sileceğiniz. Ceplerde taşınan o kolalı
mendil devirleri gerilerde kaldığından usulca vapurun büfesinden ıslak mendil
aldınız. Ama o an mendil satan çocuğun gözlerinin -ıslandığını görmediniz bile.
Vapur iskeleye yanaştığında ise karaya ilk atlayan siz oldunuz.
Çocuğun elinden
tutup, konuşmadan sizi izledim. Adımlarınız hızlandı. Cebinizden arabanızın
anahtarını çıkarıp, kapıyı açması için anahtardaki düğmeye basacaktınız ki bu
kez elinde darbukasının derisine ritmik hareketlerle, bir umutla vuran minik
bir kız çocuğu kesti yolunuzu. Köşeye sıkışmıştınız artık.
Söylenmeye başladınız. Seri bir hareketle
aracınıza atlayıp, gaza
bastınız. Ve o an! Aklınıza gelmeyen bir feryat duydunuz. Bir kedi! Evet, bir
kedi; soğuktan sığınmıştı aracınızın altına. Bakmak aklınıza bile gelmedi.
Aldırmadınız. Siz birden çok cana kıydığınızı anlamadınız.
Elinden tuttuğum vapurda mendil satan çocuk,
darbukanın derisine yüreğinin çaresizliğini duyurmaya çalışarak tüm gücüyle
vuran minik kız çocuğu, ezdiğiniz kedi ve ben.. bakakaldık arkanızdan. Hızını
arttıran yağmuru hissetmiyorduk bile. İnsanlığın yağmuru nicedir yağmayı,
yağdıkça kirlilikleri arındırmayı unutmuştu çünkü.Çünkü doğaya da acımamıştı
-insanoğlu.
Siz o hızla
giderken bir şeylerin de ters gideceği öyle belliydi ki bu kez acılara merhaba
deme sırası sizdeydi ve geçirdiğiniz kaza sonrasında gözünüzü bu hastanede
açtınız. Elini tuttuğum o çocuğun sattığı mendil şimdi avucunuzda. Kanlarınız
ise o mendilde. Darbuka çalan kız çocuğunu merak ediyorsunuz sanırım. Çarptığınız
aracın sahibinin evinde çalışan Atiye hanımın kızı. Ev sahibesinin sudan bir sebepten ötürü işten
kovduğu annesiyle sokakta kaldıkları için minik Hediye de satın aldığı bir
darbuka ile koyulmuş yollara. Fakat önyargınız izin vermedi durup minik Hediye’yi
anlayıp dinlemeye.
Sabri yani mendil
satan çocuk, hani şu eli elinize değdi diye tedirgin olduğunuz çocuk; evlat
edindim Sabri'yi. Binlerce Sabriye, on binlerce Hediyeye umut olacak, kol kanat
gerecekler yarınlarda.
ÜçRenk Blanc