Sunday, March 16, 2014

16 Mart davası zamanaşımıyla kapatıldı, Yargıtay kararı onadı, dosya AİHM’e gidiyor.

16-mart-katliami

16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi’nin Beyazıt’taki Merkez Binası’ndan toplu halde çıkan solcu öğrencilerin üzerine ülkücüler tarafından atılan bomba ve ardından gerçekleşen silahlı saldırı sonucunda yedi öğrencinin ölümünün üzerinden 35 tam yıl geçti. 2008 yılında 16 Mart katliamının 30. yılıydı ve dava zaman aşımına uğrayan diğer bir katliam olarak tarihe geçti.
Olayda adı geçen tek bir isim bile ceza almadı, katliam davasının zamanaşımıyla kapatılmasına derin devletle hesaplaştığını iddia eden Türkiye’de hiç kimse ses çıkarmadı. AİHM’ye başvurmak için Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin tebligatını bekleyen müdahil avukatlardan Cem Alptekin, “Zamanaşımı kararı, 1 Şubat 2010’da onandı. Bize bir tebligat gönderme ihtiyacı bile duymadılar” dedi.
16 MART KATLİAMI NASIL YAŞANDI
O günlerde tüm üniversitelerde olduğu gibi İstanbul Üniversitesi’nde de solcu öğrencileri olası bir saldırıya karşı okulu toplu halde terk etmektedirler. Polis eşliğinde gerçekleşen okul çıkışına o gün eşlik etmesi gereken polisler başka yere gönderildiğinden, Reşat Altay’ın sorumluluğunda yeni bir ekip görevlendirilmiştir.
Polisler, saat 13.45’te öğrencileri ana kapıdan dışarıya korumasız çıkmaya zorlar. Öğrencileri çıkmaya zorlayan Reşat Altay denetimindeki polisler dışarıya adım atmazlar. Dışarıda görevli yedi polis ise o sırada yakın bir yerde, “Beyazıt komünistlere mezar olacak” diye slogan atan ülkücü gruba doğru yönelir. Korumasız kalan öğrencilerin üzerine önce bomba atılır daha sonra ateş açılır. Saldırı sonrası Hukuk ve İktisat Fakültesi öğrencilerinden Cemil Sönmez, Baki Öz, Abdullah Şimşek, Murat Kurt, Hamdi Akıl ve Turan Ören hayatını kaybeder. Kimi polisler ateş açanların arkasından koşmak ister ancak Komser Reşat Altay buna izin vermez. Bombayı atan Zülküf İsot isimli ülkücü genç ise olaydan günler sonra başka bir ülkücü tarafından olay açığa çıkmasın diye öldürülür. Katliamın asıl failleri arasında dönemin ülkü ocakları ikinci başkanı Abdullah Çatlı da vardır.
TOPLANMAYAN DELİLLER
Olaydan sonra Ülkü Ocakları İstanbul İl Başkanı Orhan Çakıroğlu, o dönem Ülkü Ocakları’nda görevli Mehmet Gül, dönemin MHP İstanbul İl Başkanı Kazım Ayaydın ve Ahmet Hamdi Aksoy gözaltına alınır. Sanıklardan Sıddık Polat ise Elazığ’da yakalanır. 1978 yılında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı olayla ilgili soruşturma başlatır.
17 kişi hakkında takipsizlik kararı verilirken, diğer sanıklar hakkında ‘idam’ istemiyle İstanbul 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde dava açılır. 15 ay süren yargılama sonunda, Polat 11 yıl hapis cezasına mahkûm edilirken, diğer sanıklar delil yetersizliğinden beraat eder. Askeri Yargıtay’ın 5 Ekim 1982 tarihli kararından sonra Polat da delil yetersizliğinden beraat eder.
Sıkıyönetim Mahkemesinin gerekçeli kararında 16 Mart katliamının halkı çatışmaya teşvik amacı ile işlenmiş, siyasi saikli bir eylem olmasından ötürü yargılamanın adiyen adam öldürmeyi yaptırıma bağlayan Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 450. maddesine göre değil, siyasi saikli eylemleri yaptırıma bağlayan TCK 149. maddesine göre yapılması gerektiği ifadesi yer almaktadır. Bu vurgu, o dönem kendisi de öğrenci olan avukat Cem Alptekin’in 1988’de davayı gündeme getirmesini sağlar.
10. yıl dönümünde yeniden…
İhbarların umursanmaması, olayın üzerine gitmeye çalışan polislerin ve soruşturmaların engellenmesi, 16 Mart katliamının üzerinin örtülmesinde etkili olmuştur. Katliamın 10. yıldönümünde, dava dosyasını inceleyen ve artık kendileri birer avukat olan dünün öğrencileri ortada örgütlü suç olmasına rağmen dosyanın kapatılmasına karşı girişimlere başlarlar. Başta Cem Alptekin ve Hilmi Hanta olmak üzere avukatlar, 16 Mart 1988’den itibaren basın ve kamuoyu aracılığıyla tanıklara çağrıda bulunurlar.
Olayın zanlılarından olan ve olay sonrası şüpheli bir biçimde ölen Zülküf İsot’un ailesi avukatlarla temasa geçer. Aile, Zülküf İsot’la beraber Latif Aktı, Sıdk Polat ve polis memuru Mustafa Doğan’ın da katliama karıştığını açıklar.
10 Eylül 1992 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulur. 2 Ekim 1995’te yeniden açılan davada Mustafa Doğan, Latif Aktı ve Özgün Koç “taamüden adam öldürmek ve yaralamak” suçlarından sanık olur. Polat hakkında daha önce kesinleşmiş yargı kararı olduğundan dava açılamaz.
İstanbul 6. Ceza Mahkemesinin 20 Ekim 2008’de dava için aldığı zaman aşımı kararı, Mart 2010’da Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından onanır. Böylece, yedi kişinin ölümü onlarca kişinin yaralanmasına yol açan, örgütlü ve planlı bir biçimde gerçekleştirildiğine dair çok sayıda kanıt bulunan 16 Mart katliamı tozlu raflara terk edilir.
16 Mart davası zamanaşımıyla kapatıldı, Yargıtay kararı onadı, dosya AİHM’e gidiyor.
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Eczacılık Fakültesi önünde, 16 Mart 1978’de, 7 öğrencinin yaşamını yitirdiği, onlarca öğrencinin yaralandığı bombalı, silahlı saldırının üzerinden tam 35 yıl geçti. Olayda adı geçen tek bir isim bile ceza almadı, katliam davasının zamanaşımıyla kapatılmasına derin devletle hesaplaştığını iddia eden Türkiye’de hiç kimse ses çıkarmadı. AİHM’ye başvurmak için Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin tebligatını bekleyen müdahil avukatlardan Cem Alptekin,“Zamanaşımı kararı, 1 Şubat 2010’da onandı. Bize bir tebligat gönderme ihtiyacı bile duymadılar” dedi.
Saldırı sırasında İÜ Hukuk Fakültesi ikinci sınıf öğrencisi olan Alptekin, “Arkadaşlarımızın hesabının sorulması bizim için vicdan borcuydu” dedi. İstanbul Barosu Susurluk Komisyonu’na ulaşan ve dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş ve Ülkücü Federasyonlar Başkanı Lokman Kondakçı’nın yaptığı görüşmeye ilişkin belgeyi mahkemeye sunmalarının ise davayı durma noktasına getirdiğini kaydeden Alptekin şöyle devam etti: “Kondakçı, ipuçları verirken iki kişinin ismini veriyordu. MİT, avukatlar ve haber yapan gazeteciler hakkında suç duyurusunda bulundu. Avukatlar soruşturmasında tek benim hakkımda dava açıldı. Adalet Bakanlığı, savcılıklar üzerinden mahkemelere talimatlar gönderdi. MİT, o belgenin aslını göndermedi. Yanıtlar 1 yıl sonra geldi. Yanıt da yanıt değil tabii ki… Böylece mahkemenin delil toplama faaliyeti durdu.” Alptekin, Yargıtay’ın hiçbir gerekçe yazmadan zamanaşımı kararını onadığını dile getirdi.
7 öğrenciye 7 karanfil
Öğrenci örgütleri, 16 Mart 1978’de bombalı saldırı sonucu katledilen 7 öğrenci ile 1988’deki Irak’ın Halepçe kentinde gerçekleştirilen kimyasal saldırıda ölenleri yaptıkları yürüyüşle andı. Gençlik Federasyonu üyesi bir grup, Fen-Edebiyat Fakültesi Vezneciler giriş kapısı önünde bir araya geldi. “Hatice Özenler’den Hasan Selim’lere, Dev-Genç’i bitiremeyeceksiniz. 16 Mart’ın hesabını soracağız” yazılı pankart açan grup, “Katil ABD, işbirlikçi AKP”“Kahrolsun faşizm, yaşasın mücadelemiz”“Katil devlet, hesap verecek” sloganları atarak Eczacılık Fakültesi önüne yürüdü. Saygı duruşunun ardından konuşmalar yapıldı ve bir süre marş söylendikten sonra Eczacılık Fakültesi önüne 7 kırmızı karanfil bırakıldı. Devrimci Öğrenci Birliği, Kaldıraç, TÜM-İGD ve Ekim Gençliği’nden bir grup öğrenci Fen-Edebiyat Fakültesi’nin Laleli giriş kapısı önünde toplanıp “Beyazıt, Halepçe katil devlet hesap verecek” pankartı açtı ve Beyazıt Meydanı’na yürüdü. Açıklamanın ardından Eczacılık Fakültesi önüne yürüyen ve buraya kırmızı karanfil bırakan öğrenciler dağıldı.
Telgrafhane.org