Friday, January 8, 2016

İtalyan Kafka Buzzati


İTALYAN KAFKA BUZZATİ

3 Aralık 2015 · by Gökçen Ezber  
Adını “Tatar Çölü” (1940) adlı romanı ile duyurmuş ünlü İtalyan yazar Dino Buzzati (1906-1972), yoğun ve çok katmanlı kariyerinde, gazetecilik ve yaratıcı yazarlığın farklı alanlarında ürünler verdi. 22 yaşında girdiği İtalyan gazetesi “Corriere della Sera”da yaşamı boyunca çalıştı ve yardımcı muhabirlikten müzik sayfasının yardımcı editörlüğüne, Afrika’da savaş muhabirliğinden suç haberleri editörlüğüne, spor ve sanat sayfalarının editörlüğü gibi farklı pozisyonlarda görev aldı. Buzzati aynı zamanda bir kısa öykü yazarı, romancı, kendi çapında ün edinmiş bir ressam, şair, oyun ve opera yazarı ve sahne tasarımcısı idi. Adını gerçek anlamda ilk kez 1940 yılında “Tatar Çölü adlı romanı ile duyurmuş olsa da, Dino Buzzati en çok yazdığı kısa öykülerle tanınmıştır.
Eleştirmenler  tarafından İtalya’nın Kafka’sı olarak görülen Dino Buzzati, gerçek ve fantastik olanı öykülerinde aynı anda kullanıp harmanladığı için, büyülü gerçeklik akımına da yakın bir yazar olarak değerlendirilir.
Buzzati’nin kısa öyküleri, fantastik ve tuhaf olanın, gerçekdışı ama bir o kadar yalın karışımlarıdır. Kendisinin de belirttiği gibi, “fantastik öykünün etkisi, olabildiğinde basit ve pratik bir biçimde” anlatılmış olmasına bağlıdır. Eleştirmenler  tarafından İtalya’nın Kafka’sı olarak görülen Dino Buzzati, gerçek ve fantastik olanı öykülerinde aynı anda kullanıp harmanladığı için, büyülü gerçeklik akımına da yakın bir yazar olarak değerlendirilir. Buzzati’nin kısa öykülerinde fantastik olanı gerçek olanla bu kadar yalın biçimde harmanlayabilmesinin bir nedeni de, uzun yıllar muhabir olarak çalışması ve gazete haberleri ve makaleleri yazmış olmasıdır. Buzzati, fantastik ve tuhaf olandan hareketle, yaşamın sıradanlığını ve insanın yaşam karşısındaki umutsuzluğunu ve çaresizliğini betimler.
Buzzati, yazınsal anlamda kendine özgü biçemini en yoğun olarak kısa öykü türünde göstermiştir. Yaşadığı dönemde önemli bir yenilik olan metinler arası stratejilerle, çok katmanlı anlatılar kurgulamıştır.Yazarın işlediği aba temalardan olan zamanın yıpratıcı ve yorucu etkileri, anlamsız bir bekleyiş olarak yaşam, kaçırılan fırsatlar, yaşlanma ve yaşlanmanın farklı evreleri, kuşaklar arası farklılıklar, insan uygarlığının gelişimine yönelik düşmanlık, Buzzati’yi varoluşsal anlamda kaygıları olan bir yazar konumuna koyuyor. Fakat Buzzati, insan uygarlığının gelişimine ve zamanın, yaşamın geneline dönük bu kaygısını, düşgücünün kurtarıcı gücünde eritebiliyor.
Buzzati’nin kısa öykülerinin belki de en çarpıcı yanı, insan olma durumunu, fantastik öğelerle tanımlamasıdır. Kullandığı bu fantastik öğelerin masalsı nitelikleri, Buzzati’nin kısa öykülerine bir yandan da büyük bir yalınlık kazandırıyor. Buzzati’nin kısa öykülerindeki karakterler çoğunlukla, insanın yaşamdaki mutsuzluğunu, hoşnutsuzluğunu betimler. Yazarın insana dönük sevgisi ve sempatisini hemen her öyküsünde görmek mümkündür. Buzzati’nin karakterleri çoğunlukla yetersiz, modern yaşamın gereklerini karşılayamayan, kendilerinden beklenen başarıları kolay elde edemeyen kişilerdir. Buzzati’nin birçok öyküsü bu nedenle, kahramanların değil, anti-kahramanların öykülerine dönüşür. Bu anti-kahramanlar, talihin fantastik dönüşleriyle ve mucize benzeri olaylarla yaşamlarının bir döneminde başarıyı elde etseler de, sonunda kendi yetersizlikleri ve huzursuzlukları ile yüzleşmek zorunda bırakılır. Örneğin “Bir Yanlışlık Oldu” ve “Genel Yayın Yönetmenine: Kişiye Özeldir” adlı öykülerinde, Buzzati kariyerlerinde başarıyı ve ünü elde edemeyen ressam ve yazar karakterlerinin talihlerini tuhaf biçimlerde döndürür. Talihlerinin bu tuhaf dönüşümü ile üne ve paraya ulaşan bu karakterler, her iki öyküde de sonunda kendi yetersizlik durumlarına geri dönmek durumunda bırakılır.
Buzzati’nin karakterlerindeki bu iç huzursuzluğu ve yaşama dönük hoşnutsuzluk, bu karakterlerin sıradan hayatın ardındaki gizemi ve akıldışı olanı görebilmelerinden kaynaklanır. Örneğin “Hamamböceği” (“Tanrı’yı Gören Köpek” adlı seçkide) adlı öykünün ana karakteri, eve geç döndüğü bir gün, koridorda ayaklarının arasından kaçmaya çalışan bir hamamböceğini ezerek öldürür. Fakat yattıktan iki saat kadar sonra su içmek için yeniden koridordan geçtiğinde, hamamböceğinin bir bacağının hala kıpırdadığını gördüğünde, karakterin içi ürperir. Bu kısa öyküde, yaşamın kısalığı, insanın sürekli ölümün pençesinde yaşıyor olduğunu anlaması gibi daha derin anlamların izi sürülebilir. Kafka’yı andıran bu gibi metafor kullanımları, Buzzati’nin öykülerindeki insanlık durumunun betimlemelerinde sıklıkla görülür.
Buzzati’nin ilk bakışta, hayata ve insana karşı kasvetli ve karanlık bir bakış açısı olduğu düşünülebilir, ancak yazarın sanata ve yaratıcılığa, hayalgücüne olan inancı, yazdığı kısa öykülere, bu kasvetle eşzamanlı olarak, derin bir iyimserlik de katar. Buzzati’nin öykülerinde, gizli anlamlar, düşgücü ile açığa çıkar. Sanat Buzzati için, yaşamın akla ve mantığa sığmayan yanlarını görünür kılan ve tam da bu farkındalıkla yaşamı anlamlı kılan bir unsurdur.  “Yaradılış” adlı öyküsünde Buzzati, Tanrı ve melekleri öyle bir kurgunun içine sokar ki, melekler mimarlara ve tasarımcıları, dünya ve üzerindeki canlılar da Tanrı’nın onay vererek yarattığı tasarımlara dönüşür. Dünyanın yaradılışı, bir tasarım yarışmasına dönüşmüştür. Dünyanın kendisi, hayvanlar ve bitkiler melekler tarafından tasarlanır ve Tanrının onayına sunulur. Meleklerden biri ‘insan’ adını verdiği bir tasarımını Tanrıya sunar. Meleklere ve Tanrıya ilk bakışta çirkin ve itici gelen “insan” adındakı bu tasarıma Tanrı “Güzel diyemeyeceğim, ama belki işe yararlılığı ayrıntılarda gizlidir,” der. Tanrı insana başta onay vermez, fakat öykünün sonunda bu tasarımı da onaylar. Buzzati, bu fantastik öyküsünde, insana dönük iyimser tutumunu şu sözlerle anlatır: “İnsan! Ne çılgın bir düşünce, ne tehlikeli bir şımarıklık peşindeydi. Ama içten içe ne büyülü bir oyun, ne korkunç bir hevesti! Belki de olacak olan olmalıydı; değerdi buna. Kaldı ki yaradılış anında iyimser olmak uygun düşerdi.” Bu çarpıcı öykü, Buzzati’nin görünürdeki karamsar ve varoluşçu bir kaygıyla tanımlanabilecek kurmacasının, aslında insana ve yaşama dönük kutsayıcı bir iyimserlikle dolu olduğunu gösteriyor.
Buzzati’nin öykülerinde, gerçek ve fantastik olanın son derece yalın bir bileşimine tanıklık ederiz. Buzzati’nin kısa öykülerindeki düşgücüne ve düşsel olana yönelik vurgusu, modern toplumun düşsel olana uzaklaşmasının bir yansımasıdır. Yazar, özellikle kısa öykülerinde, metinlerarasılık stratejilerden yararlanarak, Herman Melville ve Joseph Conrad gibi yazarlara göndermelerle, fantastik bir imgelem kurar. Melville ve Conrad gibi yazarların yapıtlarındaki motifler, Buzzati’nin kısa öykülerinde daha yeni ve daha geniş anlamlar kazanır. Buzzati, kısa öykülerinde, Jopseph Conrad’ın sömürgecilik, kahramanlık, erkekliğe geçişte başarısız olma ve anti-kahraman gibi temalarını yeniden irdeler. “Colombre” adını taşıyan ve iyi yürekli bir deniz canavarını betimlediği öyküsünde Buzzati, Joseph Conrad ve Herman Melville gibi yazarların kullandığı deniz, insan, yaşam ve insanın talihi, insanın yaşamdaki yolculuğu gibi temaları irdeler.
Buzzati’nin kısa öykülerinde aynı zamanda oyuncu ve ironik bir tavır görürüz. Buzzati’nin yazdığı dönemde daha revaçta olan ağır, kasvetli ve nostalji içeren yazınsal temalarla karşılaştırıldığında, Buzzati’nin bu ironik, oyuncu ve çocuksu tutumu, bir yazar olarak onu ve biçemsel olarak da yazdıklarını çağdaşlarından ayıran en önemli özelliğidir. Buzzati’nin kullandığı fantastik metaforlar ve imgeler, kısa öykülerinde insan ve insan yaşamı ile ilgili görüşlerini aktardığı araçlardır. Buzzati bu fantastik unsurları ve düşgücünü kullanarak, insan ruhunun derinlerine girer ve yaşamın karmaşıklığını masalsı bir yalınlıkla ve çarpıcılıkla anlatır. Buzzati bu bağlamda, 20.yy Avrupa fantastik yazınının en önemli temsilcilerinden biri olarak da konumlandırılabilir.
(06.11.2015 tarihinde Radikal Kitap Eki’nde yayınlanmıştır.)