Friday, May 23, 2014

ORHAN KEMAL "Marilyn"

Beli kocaman fiyonklu, bebe yakalı, karpuz kollu pembe elbisesi içnde dehşetli mağrurdu. Ağır ceza mahkemesinin kapı kenarına sırtıyla dayanmış, alnına dökülen bir tutam saçı, arada başının sinirli bir hareketiyle arkaya atıveriyordu.
Göğsü vaktinden önce gelişse bile, boyu, omuzları, ufacık ayaklarıyla, çocuktu. Yalnız gözleri...Yanıbaşında iki gözü iki çeşme annesini kayıtsızlıkla dinlerken, tatlı ela gözleri arada yanındaki arkadaşlarına dönüyor, gururlu gururlu gülümsüyordu. Üç arkadaşının üçü de hemen hemen onun gibi giyinmişti. Ona gıptayla bakıyorlardı. Oysa kahramanlığını müdrikti hani.
Bir ara annesine sertçe döndü:
-Kafi! Nasihata ihtiyacım yok! O güzel fikirlerini kendine sakla!
Otuzuna ya varmış, ya varmak üzere genç anne, siyah başortüsünün çerçevelediği boyasız yüzü, yaş yaş gözleriyle suspus, asi kızına bakakaldı. Ne söyleyeceğini şaşırmıştı. Genç kızsa, annesine sırtını çevirip arkadaşıyla kafa kafaya vermişti bile. Kadıncağız başörtüsünü sinirli sinirli çözüp, çenesinin altına bağlarken, yüzüme hazin hazin baktı. Karşısındakinin belki de fena niyetli biri olacağını düşünmedi. Derdini dinleyecek bir insan arıyordu besbelli.
-Bu devirde, dedi, kız evladı mı...
Genç kız şimşek gibi döndü:
-Düşman başına değil mi? Ben de aynı kanaattayım. Bu devirde anlayışsız, cahil anneler sahiden düşman başına!
Gözleri ateş saçıyordu. Arkadaşlarına dönmüştü bile.
Kadına sordum:
-Kızınız okuyor mu?
Bu sefer bana döndü. Ateş saçan ela gözleri, inceltilmiş kumral kaşları, rujlu dudakları...Beni Marlon , yahut ötekilerden birine benzetememiş olacak ki, üzerimde durmağa luzum görmedi. Sadece dudak büktü. Arkadaşlarına döndü.
Annesi kızından çekinerek beni cevapladı:
-Besi bitirdi. -Burada isi ne? Kız gene hırsla döndü:
.-Kocaya kaçtım. Öğrenmek istediğiniz başka bir şey var mı?
-Teşekkür ederim. Yaşınız?
Kızlar kahkahalarla güldüler. Beriki kıpkırmızı kesildi.
-Ben sizin oyuncağınız değilim. Anladınız mı?
-Rica ederim...Beni yanlış anladınız galiba. Ben...
Mübasirin sesi.
Genç kız, annesinin önü sıra mahkemeye girdi. Az sonra, bilekleri kelepçeli, on sekiz yaşlarında, tüysüz bir delikanlı, is karası dalga dalga saçlarıyla jandarmaların arasında göründü. Mahkemeye giren genç kızın arkadaşlarında heyecan. Birbirlerine sokularak delikanlıyı gözleriyle takip ettiler. Ettiler ya, o da bunun farkında, adamakıllı rol kesti.
Mahkeme gizli görülecek. Kapı kapandı. Kızlar küçücük mendilleriyle ağızlarını kapaya, terlerini sile hararetli hararetli konuşmaya başladılar. Ne konuştuklarını işitebilir miyim diye, az daha sokuldum. Kaabil mi? İstediğim kadar, yanlarındaki duvarda asılı listeyle meşgul görüneyim. Yutmuyorlar. Gözleri üzerimde savuşmamı bekliyorlar. Derken, kafamda şimşek çaktı. Gözleri sahiden güzel biriyle bakışlarımızın karşılaştığı bir an, içeriye giren arkadaşlarını kastederek:
-Fevkalade gözleri vardı.
Dedim, mahsustan. Çünkü, asıl fevkalade yeşil gözler berikindeydi. Nitekim isyan etti.
-Hiç de bile. Asıl göğsü!
-Sahi. Göğsü Jane Russele benziyor değil mi?
-Ne münasebet?
-Ya?
-Maryline. Mahallede Marilyn Melahat deriz. Marilynin hiçbir filmlni kaçırmaz.
-Siz?
-Biz de tabi...Dördümüz sacayağıyız. Sinemaya beraber, her yere beraber gideriz.
-Plaja?
-Plaja da. Annesi öyle içerliyor ki bize.
Patlıcan moru japone elbiselileri:
-Çok anlayışsız kadın sahiden de dedi. Değil mi Neşe?
Neşenin beyaz tafta bluzu pek yakışmıştı. Kulaklarında iri, siyah halkalar.
-A...Tabi. Öyle annem olsa...
-Ne yaparsın?
-Boğarım.
Kahkahalar.
Gözleri güzel olan:
-Halbuki, dedi, Doğan gibi sükseli çocuk...
-Doğan kim?
-Görmediniz mi?
-Demin kelepçeyle giren mi?
-Evet.
-Lise dokuzda. Doğanın onunla konuşması, Melahat için büyük şans. Doğana bütün kızlar bayılır be...Nasıl tanıştılar biliyor musdunuz? Lisede basketbol maçından dönüyorlarmış Doğanlar. Yanakları al aldı. Evladım. Melahat dedi ki, Gregori Peke benziyor, dedi. Duymuş. Durdu. Güldü. Siz de Marilyne dedi. Melahata Marilyne benzediğini söylesinler, canını verir.
-Sonra?
Göz kırptı:
-Sonra ateş bacayı sardı!
Marlynin üç arkadaşı içinde en çirkini, ciddileşerek:
-İşi buraya vardırmamasını çok söyledim ama, dinletemedim, dedi.
-Nasıl yani?
-Nasıl olacak, on üçünde daha. Çocuğun başını derde soktu.
Az sonra Mahkeme kapısı açıldı. Peşinde jandarmalarla bilekleri kelepçeli Doğan, arkasından, annesinin zorla zaptettiği Melahat göründüler.
Melahat zincirinden boşanmış gibiydi. Barbar bağırıyordu:
-Benim evim bundan sonra kocamın evidir. Babamın evini istemiyorum. İstemiyorum efendim. Vallahi öldürürüm kendimi, billahi öldürürüm!
Koridor lahzada tıklım tıklım oluverdi. Genç kızın feryatları merdivenlere doğru sürüklendi.
ORHAN KEMAL (1996) "Marilyn" , Kirmizi Kupeler (Hikayeler), Ystanbul: Tekin Yayynevi, ss: 292-295

Wednesday, May 7, 2014

Sen Dizime Yattın...



Can sıkıntısını gidermek için gidilen bir filmdi sadece . İçeri girmeyi beklerken peçetelerinizi almadan girmeyin filme demişti hiç tanımadığım bir ses dinlemiş olsaydık keşke Ada ile Alper’in yaşadıklarına ağladık bir çoğumuz. Alper’in gidişine aşkın bitişine ağladık. Alper niye gitti dersiniz adadan önceki hayatına geri dönmek için mi? Bu muydu onu Ada’dan ayıran buna mı özlem duymuştu. Oysa iyi gitmiyor muydu her şey. Mutlu değiller miydi ? Her şey güzeldi. Alper’in hayatını ipotek altına almak gibi bir niyeti yoktu Ada’nın. Evlilik odaklı da değildi. Sadece mutluydu onun yanında. Zaten başka bir şeyde istemiyordu. Yanında huzurlu olmak her şeye bedeldi. Çünkü huzuru bulana kadar çok canı yanmış çok huzursuz olmuştu. Bu sondu onun için, aradığı adamdı o . Gideceğini bile bile her gün hiç gitmeyecek gibi baktı Alper’e. Biliyordu gideceğini madem niye ağladı ki ayrılmak istiyorum dediğinde… Neden koşmuştu peki o kadar peşinden olmayacağını biliyordu madem yapamayacağını bilerek niye o neden… Hak edilmemişti . sevinmeli miydi üzülmelimiydi? İyi bir şey miydi bu? İyi bir insandı evet ama iyi insan olarak atfedilmek istemiyordu ki. İşte bu sefer aradığımı buldum dediği adamın gitmemesiydi istediği. Gitti Alper. Ardında ne kadar üzdüğünü hiç düşünmediği bir insan bırakarak. Zor toparlandı Ada ama bu ilk yenilişi değildi ki . Daha öncekiler de nasıl ayağa kaklıysa bunda da öyle olacaktı. Ondan kopmayı hiç istemedi. Annesi aralarındaki tek bağdı artık. Alper hiç bilmedi bunu. Ona hissettirmeden bir çok şey yaptı belki. Hep bildi iyi olduğunu. O kadar büyüktü ki içinde, bu bile yetti ona. Görmesine bile gerek yoktu. Yine de denedi hayata tutunmayı yaptığı hiçbir kek Alper’inki kadar lezzetli olmasa denemişti ve denemeye de devam edecekti evinde eşi ve kızıyla. Alper gitti nereye gideceğini hiç bilmiyordu ki… Adayla tanıştığında da bilemedi bunu. Akşam eve davet edip geceyi birlikte geçirecekler ve bitecekti bu kadardı işte. Kadındı ve sırdandı Ada. Kadın demek gündelik bir ilişki demekti. Her zaman baskın olan o olmalıydı hayatta. İşinde patron , ilişkisindeki söz sahibi, ailenin biricik imrenilen oğlu… Ada ona kendisiyle birlikte bir çok şeyi görmeyi öğrettiğinde ilk kez seni seviyorum demişti birine. İlk defa birisi yüzünün hikayesini anlattı Alper e. Kendisi bile fark etmemişti bunları. Ada değer veriyordu ona. Onunla tanıştığından beri hep bir bayram sabahı gibi sevinç vardı her yerde. Bir gece düzensizlik çağırdı onu birdenbire. Gitti ama geri geldi o gece. Peki ya sonrası … Her ikisi de kendine göre haklıydı aslında. Ada zor sahiplendiği bir adamı hiç çıkaramadı aklından. Gideceğini bile bile gitmeyeceğine inanmaya çalıştı. Gittiğinde de oyuncak bebeği elinden alınan çocuklar gibi ağladı. Onundu o bir gün darmadağın olma ihtimali vardı bebeğinin ama üzerine titriyordu niye dağılacaktı ki . Ada kendine üzüldü. Bencildi çünkü aşkın ana maddesiydi bencillik . Alper değildi ki problem. Yine inanıp yine kanmasıydı. Bulduğunu kaybetmesiydi sorun. Seni hak etmiyorum. Hiçbir zamanda hak etmedim. Şimdi üzülüyorsun belki ama bir gün hayatındaki doğru insanı bulduğunda bana teşekkür edeceksin. İflah olmam ben. Neden arama ama şunu bil sen hayatımdaki en güzel şeydin ama şimdi gitmeni istiyorum. Bunlar da Alper’in sözleri. Alper de Ada gibiydi. Derdi Ada değil kendisiydi. Ya bağlansaydı Adaya o zaman sadece bir kadınla olabilecekti. Ne kadar sıkıcı bir hayattı bu. Günübirlik olan ilişkilerde bir sorumluluğu yoktu. Bencilce davrandı Alper tıpkı ada gibi. Her ikisi de öncelikli olarak kendi mutlulukları için üzüldü. Gün gelip karşılaştıklarında geçmişe, mutluluklarına ağladılar. Bizler de günlerce gözyaşı döktük bu filme. Kimimiz kaçırdıklarımıza ağladık kimimiz kaybettiklerimize… Can yücele kulak verseydik bu kadar ağlamazdık bekli de. Bağlanmasaydık bir şeye, öyle körü körüne. "O olmazsa yaşayamam." demeseydik. Demeseydik işte. Yaşardık çünkü. Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki. Çok sevmeseydik mesela. O daha az severse kırılmazdık. Çok sevmezsek, çok acımazdık. Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazdık Ama ağladık…
PSİKOLOG TUBA GÜNGÖR

Sunday, May 4, 2014

İÇİMİZDEN BİRİLERİ.. 2 ÇOCUK... 10 yaşında evlendirildiler.. !


_ Şırnaklı Bahattin ve Semiha Kaçar 10 yaşındayken evlendirildi. DOKUZ çocukları oldu. Mutlu olduklarını söylüyorlar ama çocuk yaşta EVLİLİĞE de karşılar... !
_ Şırnaklı Bahattin ve Semiha Kaçar, Türkiye’deki “çocuk yaşta evlilik” mağdurlarından sadece ikisi. Onların öyküsünü diğerlerinden ayıran, daha 10 yaşındayken evlendirilmiş olmaları. Semiha, düzenlenen eğlencenin kendi düğünü olduğunu bile bilmiyordu...
__ Şırnak’ın Gabar Dağı eteklerindeki Koçağılı Köyü’nde görüştüğümüz Kaçar çifti, mutlu olduklarını söylüyor ama çocuk yaşta evliliklere TEPKİLİLER..
_ Köyleri, 26 Mart 1994’te bombalandı. Hâlâ harap halde. Çözüm süreciyle birlikte birçok köylü gibi Kaçar ailesi de köylerinin yakınlarındaki yaylada çadırda yaşamaya başladı.
_ Düğününü izlerken... GELİN olduğunu öğrendi
_ İkisi de 32 yaşında. Bahattin, Semiha’nın DAYISININ OĞLU. Aynı köyde yaşıyorlardı. Semiha, henüz 9 yaşındayken 1991 yılında annesi vefat etti. Bunun üzerine aile köyden Şırnak merkeze taşındı. Bahattin köydeydi. Çobanlık yapıyordu:
“Birgün babam beni yanına çağırdı. Ablamı istemişlerdi. 10 yaşındaydım. Evliliği bilmiyordum. ‘Eğer şimdi berdelle kabul etmezsen, seni sonra evlendiremem. Durumumuz yok’ dedi. Semiha’yı isteyeceklerini söylediler. İstemiyordum ama başka şansım da yoktu.”
_ Semiha’nın durumu ise daha dramatikti. Ona kimse söyleme gereği duymadı, gelin olacağından bile habersizdi:
“Bir hafta sonu köye gittik. Düğün vardı. Def çalıyordu. Düğünü izlerken ‘Sen niye izliyorsun. İnsan kendi düğününü izler mi’ dediler. Kimse gelin olduğumu bile söylememişti. Hemen akrabamızın evine koştum. Çiçekli boncuklu elbisemi giymiştim. Hiç unutamıyorum.”
Semiha Kaçar gülerek, “Eşimin eline kına yapmışlardı. Kınasını yıkamasını bile bilmiyordu. O kadar küçüktük yani” diyor.
_ Çocuk yaşta evliliklere karşılar..
Evlendirildikten sonra köyde yaşamaya başladılar. İki yıl sonra köyleri bombalandı. Aile Şırnak’a bağlı Kumçatı Beldesi’ne taşındı. Evliliklerinin altıncı yılında ilk çocukları doğdu. Adını Emine koydular. Ama fazla yaşamadı. Hastalandı ve üç aylıkken hayatını kaybetti. Anne Semiha Kaçar “Kızım çok güzeldi. Nazara geldi” diyor.
Bahattin ve Semiha Kaçar, ilk çocuklarının acısını şimdi 14 yaşında olan Abdurrahim’in doğumuyla hafifletebildiler. Yıllar içinde, İsmail (12), Yahya (11), Nurullah (9), Beytullah (7), Zeki (5), Mehmet Şirin (4), Tuba (2) ve bir yaşındaki Nurcan doğdu.
_ 22 yıldır birlikte hayatı paylaştıklarını hatırlatan çift, “Birbirimize kızdığımızda bile hemen barışıyoruz” diyor. İkisi de, çocuk yaşta evliliğe karşı. Semiha Kaçar “Çocuk yaşta evlilikleri duyduğumda kendi çocukluğumu hatırlıyorum. Yeni evlenenlerin durumuna üzülüyorum, ağlıyorum. Acıyorum onlara. Olmamalı” derken, Bahattin Kaçar da, “Hayatları olmuyor, çocuk yaşta evlendirmek doğru değil” sözleriyle karşı çıkıyor.
_ Kaçar ailesi, iki yıldır baharın gelmesiyle birlikte yaylada kurdukları çadırda yaşıyor.
“ Oğlumu çocuk yaşta evlendirmem ..”
Semiha araya girip ekliyor. Büyük oğlu Abdurrahim’i göstererek, “Benim oğlum büyüyecek, askerliğini yapacak. Ondan sonra evlenecek. Büyümeden asla evlendirmeyeceğiz” ifadelerini kullanıyor. Çocukların hepsi okula gidiyor. Kaçar çifti, çocuklarını okutmakta kararlı. Orta öğretim 8. sınıfa giden Abdurrahim’in hayali müzik öğretmeni olmak. Bağlama çalmak istiyor, “Çocuk yaşta evlenmem” diyor. !!