Wednesday, February 27, 2013

KEKE ZAMAN KAN UĞULTUSU ZAMAN


geçiyor tutanarak soğuk demirden moru almış parmaklar
gök delindi boşluğa düştü gözler
biriciksin
ikirciksin
hala kirlisin dedi karanlık gezegen
çatladı orta yerinden buz çağı
fasulye tanesi düştü ağaçtan
ardından indi
alice  tavşan yuvasında öldü
dirildi beşinci boyutta
elinde anahtar
önünde bulut
kapı unuttu anahtarı
kurabiyeler tarçınlandı
ayakkabısı küçüldü
tavşan ihtirası
yıldızlar kuyusu
neredeyim..........dedi
meridyensızleşti...
neydi o toprak aşkı..
yoktu işte
elimde gözyaşı tozları toplanır durur
memesi düştü kyble'nin
saçlarının sarısı yalandı
siyahtı ve kıvırcıktı
kedileşti fareyle
masallaşmayınca
düştü kaplumbağanın sırtından
orta yerine kılıcın....
sorguçlandı gözleri
harikaydı yargıç
harikaydı ülkesi kraliçenin
Alice'in büyüklük ihtirasının istilasıydı
vatansızlaştı sınır boyları
derelerde boğuldu Jack
fasulye ayaklı masal ifriti
tırmandı üstünden savaş atları
göklendi taçlar
mahkeme ertelendi
Alice'in saçları sıyahtı..

kahverengi donlu şovalyeler masklandı
basıldı masum çocukluğum
uyudu sanıldı prenses......
prensin beyaz atını uydurmuştu Rapunzel...
masallanırken zaman fasulye ağacında
cüceler düştü
eli kanlı
deli kanlı
çocuklar kovalanıyordu oyun bahçelerinden
iremleşiyordu sırça köşkler
Gılgamış sözü aldı
uzandı Heredot
kutsandı topraklar
tuzla ekmekle saklandı kan uğultusu....

zaman yoktan eridi
bir avuç kül serpildi nilden asiye
durdu eriyen susuş örtüsünün altında
Hypatianın sesi çınlıyordu taş avlularda
indirdi köklerini gökten yere vurdu
taşta duran sabır alev aldı
Alice'in fasulye saçları yandı
güneş ışıdı soğuklaştı derim
kıvrıldım yanağına ağustos böceğinin
mırıldandı sessiz
fındık faresi" Alice" dedi
farketmedim zincirimin ucu
saç örgüsünde saklı

"tuz ekmekle saklandı kanın kızıl uğultusu..
tuz ekmeğe karıştıkca kan koyulaştı
damar damar oldu gökyüzünde yıldızlar
soldu
sabahın ilk ışıkları
soldu memelere değen ilk dudak
soldu ayva sarısı
soldu karanfilleri sokakların
soldu
solaktı
sağmaldı
sağaltılmıştı oluk oluk
ama
sığ değildi..nilin asiye karıştığı delta.."

Saab

Alice Harikalar Ülkesinde Lewis Carroll

Alice bir gün bahçede oynarken bir tavşan gördü. Peşinden koşarken bir delikten girmişti tavşan. Alice’de peşinden. Bir yerden yuvarlandı ve sonra durdu. Bir masanın üzerinde anahtar buldu. Bu anahtarı her kapıya denedi ama hiçbirine olmadı. Sonra bir kapıya anahtarı koydu ve oldu ama çok küçük bir aralık kadar boşluk vardı. Bir şişeye baktı ve dikledi. Birden küçülmeye başladı. Ama kapı çoktan kapanmıştı kapı. Sonra bir kurabiyenin üzerinde beni ye yazıyordu. Alice de yedi ve boyu uzadı.
Ama öyle uzamıştı ki ayakkabıları bile olmuyordu ona bu duruma çok üzülen Alice ağlamaya başladı. Birden elinde yelpazesi öbür elinde beyaz eldiveni olan olağanüstü bir tavşan. Tavşan yelpaze ile eldiveni aceleden düşürdü. Alice’de eldiven eline aldı ki. Tavşanın peşinden koşmaya başladım ama terledi ve yelpazelendi.

Birde ne görsün tavşanın eldiveni eline oldu yani boyu kısalmış. Birden bir fare gördü. Bu fare ile konuşsam mı diye düşündü. Fare ile kaynaşmıştı bile. Baya konuşmuşlardı fare ile. Birden Alice’nin aklına kedisi Dinah gelmişti. Fare senin kedin mi var diye sordu. Alice; evet sen yoksa kedileri sevmez misin diye sordu; tabi ki sevmem, dedi. Alice ama benim kedim öyle değildir çok iyidir. Diye sohbet ettiler. Sonra Alice bir evin önünden geçerken eve uğradı. İçinde bir fındık faresi iki tanede tavşan vardı. Beraber çay içtiler sohbete daldılar. E tabi bunlar basta Alice’ye sen kimsin diye sordular. Alice’de anlattı. Alice’den masal istediler ama Alice şuan aklımda anlatacak masal yok. Bu sefer fındık faresinden masal istediler. Fındık faresi hep uyuklayarak masal anlatıyordu tabi masal da kendileri gibi acayipti ama masallar böyle olur. E bu nedenle Alice her anlattığı kelime için soru buluyordu. Bu bir tartışma haline gelmişti. Tabi sonra Alice yoluna devam etti. Sonra Alice’nin yolunda krallık vardı. Birden bir kadın haykırıyordu. Herkes önünde onu dinliyorlardı. Kraliçe Alice’in varlığını fark etti. Alice’e sen de kimsin, dedi. Ben burada dolaşıyordum. Birden sizin haykırışınızı duydum. Kraliçe Alice’in kafasının uçurulmasını emretti. Alice biraz korkmuştu. Birkaç gün böyle geçti. Sonra Alice yalancı kaplumbağa diye biriyle tanıştı. Bu kaplumbağa ona hayatını anlattı. Ve Alice’nin de hayatının masalını anlatmasını istedi.
Ama Alice kendi masalının biraz karışık olduğunu düşündüğü için anlatmak istemedi. Birden biri mahkeme var diye seslendi birisi. Çabukça koşarak mahkemeye yetiştiler. Mahkeme çok karışıktı fareler tavşanlar ve kraliçe kral ve yalancı kaplumbağa ve Alice. Birkaç tartışma sonrası Alice’ye ablası sesleniyordu sanki. Alice uyan artık elini yüzünü yıkayıp yemeğe gel. Alice abla çok değişik bir rüya gördüm. Ablası anlat bakalım Alice hatırladığı kadarıyla anlattı. Ablası da bence de saçmaymış, dedi.