Tuesday, May 14, 2013

YILDIZLAR VE SEN



Bir ilkokul öğretmeniyle bir terzinin oğluydu. Zayıf, uzun boyluydu. Gözleri koyu renkli, elleri yumuşacıktı. Mikroptan arınmış, herkesin okuma-yazma bildiği, çalışkan, yazgısı yabancı sermayeyle işleyen (kaba, kare biçiminde, dumanları tüten) iki fabrikaya sıkıca bağlı, küçük Rosales kentinin tipik bir bireyiydi. Oliva komiserdi, duvarcı ya da banker de olabilirdi. Aslında Rosales’de yıllardır polisin hemen hemen hiçbir anlamı yoktu, kimse yasaları çiğnemezdi çünkü. Üstünden en az yirmi yıl geçen en son cinayet, bir aşk cinayetiydi:
Tüccar Don Estevez, kanserli karısını öldürmüştü , onun son haftalarını ölümle pençeleşerek geçirmesini istememişti çünkü. Bu olay dışında, içkili bir takım insanlar, arada bir çevresinde kilisenin ve komiserlik binasının görkemle yükseldiği Plaza’ya gelirlerdi, ama bu durumlarda polis devreye girmezdi, çünkü bu sarhoşlar daha çok neşeden içerlerdi, bütün yaptıkları da , eski şarkılar söylemek ve kendilerinin de açık seçik bulduğu, ama aslında ergenlere özgü, masumca şakalar yapmaktı.
Komiser, eczacı ve dişçiyle kağıt oynamak için kahveye, arada bir de gazete yazarı Arroyo ile spor ya da uluslararası politika üzerine yarenlik etmek için kulübe giderdi sektirmeden. Aslında Arroyo’nun gazeteciliğine ilişkin çalışmaları ne sporla ne de uluslararası politikayla ilgiliydi. Fal sayfasında (Yıldızlar ve Sen) çoğu kez çok yakın olduğu sanılan bir geleceğin somut ve ispat edilebilir durumuna dayanarak yazılar yazdığı halde, ilgi alanı aslında müneccimlikti. Söz konusu durumlar üç alanla ilgiliydi: Uluslararası, ulusal ve doğrudan doğruya kentle ilgili durumlardı bunlar. Her üç alanda da sık sık doğru tahminlerde bulunduğu için, sadece kadınlar değil, tüm Rosales halkı “La Espina de Rosales” adlı sabah gazetesindeki astrolojiyle ilgili sütununu dikkatle okurlardı. Belki burada, öykümüzde sözü edilen kentin gerçekte hiç Rosales adını taşımadığını söylememiz gerekiyor. Bu adı yalnızca güvenlik açısından seçtik. Bugün Uruguay’da sadece belli kişiler, siyasi gruplar ve sendikalar değildir yasadışı olan. Mahalleler, köyler ve kentler bile vardır yasadışı kabul edilen.
1973’deki hükümet darbesinden sonra, Komiser Oliva kökten bir değişikliğe uğradı. Göze ilk çarpan değişiklik dış görünüşüyle ilgiliydi. Eskiden hemen hemen hiç üniforma giymezdi. Şimdi ise, o ve üniforması birbirinden ayrılmaz olmuştu. Bu da yüzüne, davranışlarına, yürüyüşüne ve buyruklarına daha bir yıl öncesine kadar insanın aklına bile gelmeyen buyurgan bir sertlik veriyordu. Öte yandan hızla ve durmaksızın kilo almıştı. Rosales’in argosunda onun için “domuzlaştı” deniliyordu.
Arroyo, başlangıçta bütün bu değişiklikleri sadece başarılı bir yanıltma olarak kabul edercesine, inanmaya inanmaya izliyordu. Ama Oliva’nın o her zamanki sarhoşları, aynı şarkıları söyler ve aynı şakaları yaparlarken,  “toplum düzenini bozuyorlar, ar ve haya duygularını zedeliyorlar” diye tutuklattırdığı o akşam  bu değişikliğin ciddi olduğunu anladı. Ve ertesi gün “Yıldızlar ve Sen”  sütununda Rosales’in yakın geleceğinin karanlık tablosunu çizdi.
Kentin tek lisesinde ilk kez bir öğrenci direnişi oldu. Ülkenin öbür iç bölgelerinde olduğu gibi, bu liseye de çok farklı yaş gruplarından öğrenciler devam ediyordu. Bazıları henüz çocuktular, diğerleri ise neredeyse yetişkin sayılmaktaydılar. Bu geleceğe gebe direnişte, gençler hükümet darbesini, parlamentonun feshini sendikaların kapatılmasını ve işkenceyi protesto ettiler.
Öğrenciler, Oliva’nın kişiliğinde oluşan değişikliğe hazırlıksız olduklarından Plaza çevresinde yürüdüler ellerinde pankartlarla ve daha ikinci kez dönüyorlardı ki, hepsi tutuklandı. Polis memurları neredeyse onlardan özür diliyor (birkaçı ayaklananların amcası ya da vaftiz babasıydı.) ve yarı eleştirir yarı korkar biçimde fısıldayarak, Oliva’nın yeni hastalığını ima ediyorlardı. Komiser, ilk yirmi dört saat içinde, iyice azarladıktan ve yargı gücüne dayanarak kendisine faşist diyenlere tahammül edemeyeceğini söyledikten sonra 60 tutukludan 50’sini salıverdi. Geriye kalan on kişiyi (reşit olanlardı bunlar) dış dünyadan kopararak komiserlikte alıkoydu. Alacakaranlıkta inlemeler, imdat sesleri, insanın içine işleyen bağırtılar duyuldu. Ana-babalar (özellikle analar) komiserlikte çocuklarına işkence yapıldığına inanamadılar. Ama gerçek buydu işte.
Ertesi gün, Arroyo’nun  astrolojik tahminleri daha da karanlık görülüyordu. Şöyle cümleler yazmaya cesaret etmişti Arroyo:
“Biri, Rosales’in yaşamını yıkım tehlikesine sokan zorlayıcı uygulamalara girişiyor. Kan akacak ama sonunda adalet yerini bulacak.”
Kentte yalnızca bir avukat vardı, ana-babalar on gencin savunmasını ona verdiler. Ama Dr. Borja, yargıcı aramaya çıktığında, onunda tutuklu olduğunu öğrendi. Bu gülünçtü ama o ölçüde de doğruydu. Cesaretini topladı ve komiserlikte konuştu. Ama henüz Habeas Corpus’tan , grev hakkı ve benzeri şeylerden söz etmeye başlamıştı ki, komiser onu uzaklaştırttı. Avukat başkentten yardım istemeye karar verdi. Ama ana-babalar olmayacak umutlara kapılmasınlar diye 
“herhalde başkentte Oliva’ya hak verirler.” biçiminde konuştu.
Düşünüldüğü gibi avukat bir daha geri dönmedi, birkaç ay sonra Rosalesliler ona, Punta Carretas’taki cezaevine sigara göndermeye başladılar. Arroyo şöyle kehanetlerde bulunuyordu:
“ Gaflet saati geldi. En iyilerin bile yüreğini kin bürüyor.”
Daha sonra da, kentin tarihinde hiç görülmemiş bir şey, danslı toplantıdaki o olay, meydana geldi. Bir süre önce fabrikalardan biri muhalif atılımları etkisiz duruma getirmek üzere işçiler ve memurları için bir lokal açmıştı. Ama burası kısa sürede tüm kentin buluştuğu bir yer oldu. Her cumartesi akşamı  gençlerle yaşlılar eğlenmek ve dans etmek amacıyla orada toplanıyorlardı. Bu dans partileri, haftanın en önemli sosyal olaylarıydı. Kuşkusuz, burada herkes yeni dedikoduları öğrenir, nişanlar, vaftiz törenleri, düğünler yapılır;  tüm hastalar ve iyileşenler üzerine konuşulurdu. Hükümet darbesinden önceki günlerde Oliva, buraya sık sık gelirdi. Herkes onu kendilerinden biri olarak görürdü. Gerçekten de öyleydi. Ama değişiklikten sonra komiser, bürosunda barikat kurdu (genellikle gecelerini orada kendi deyimiyle “işbaşında” geçirir oldu.) ve kahveye, kulübe, lokale de gelmez oldu. (Oliva’nın Arroyo’dan uzak durması da gözden kaçacak gibi değildi.)
Ancak Oliva o cumartesi gecesi, bir ön uyarıda bulunmadan adamlarıyla birlikte lokale geldi. Korkuya kapılan orkestra, akordiyoncuların öksürmesi üzerine durdu ve dans eden çiftler, makinesi birden işlemez olan bir oyun kutusu gibi birbirlerinden ayrılmaksızın oldukları yerde kalakaldılar. Oliva:

“Bayanlar, hanginiz benimle dans etmek ister ? “

diye sorduğunda herkes onun sarhoş olduğunu anladı. İki kez aynı soruyu sordu, yanıt almadan.. Herkes öylesine sus pus olmuştu ki (polisler, müzisyenler ve halk) hepsi bu küstahça şımarıklığa tanık oldu. O zaman arkasında suç ortaklarıyla birlikte Oliva kocasıyla pencere yakınlarında bir bankta oturan Claudia Oribe’nin yanına gitti. Claudia (sarışın, sempatik, oldukça canlıydı.) gebeliğinin altıncı ayında kendini hantal buluyor, doktor da erken doğum tehlikesinden söz ettiği için, oldukça dikkatli davranıyordu.
“Benimle dans eder misin?” dedi komiser onu kolundan tutarak. İlk kez sen diyordu ona.
Kocası, inşaat işçisi Anibal, sapsarı ve gepgergin olarak ayağa fırladı. Ama Claudia aceleyle:
“Hayır, teşekkür ederim.” diye yanıtladı.
“ Benimle dans edebilirsin.” dedi Oliva.
O zaman Anibal: “ Karnını görmüyor musunuz? Onu rahat bırakın!” diye bağırdı.
“Seninle konuşan yok!” dedi Oliva “Onunla konuşuyorum. Ve o da hemen benimle dans edecek.”
Anibal Oliva’nın üzerine atıldı ama bekçilerden üçü onu tuttular.
“Götürün onu!” diye emretti Oliva ve Anibal’ı götürdüler.
Oliva, üniformalı kolunu gebe kadının kalın beline doladı ve müzisyenler yarım kalan parçaya yeniden başlarken, onu dans pistine sürükledi. Kadının zar zor nefes aldığını herkes görüyordu. Başka nedenlerin yanında, nöbetçiler silahlarını çektikleri için kimse karışmayı göze alamıyordu. Çift, durmaksızın üç tango, iki bolero ve bir rumba yaptı. Dans bittiğinde, Clauida yarı baygındı. Oliva onu banka geri götürdü ve:
“ Görüyor musun, nasıl dans ettin?” dedi. Aynı gece Claudia Oribe düşük yaptı.
Kocası aylarca tek başına tutuklu kaldı. Oliva, onu sorgulamaktan özel bir zevk duyuyordu. Oribe ailesinin doktoru, devlet dairesindeki sekreterlerden birinin yeğeniydi. Bu durumu değerlendiren kentin ileri gelenleri, en sözü geçen kişiye başvurmak üzere doktorun başkanlığındaki bir heyeti başkente gönderdi.  Ama en sözü geçen kişiden gelen öğüt şuydu:
“Sanırım, bu durumda hiçbir şey yapmamak daha iyi. Oliva hükümetin güvendiği bir adamdır. Eğer tazminat ya da ceza istemi üzerinde diretirseniz, öc alır. Şimdiki zamanlarda sakin olmak ve beklemek en iyisi. Ben ne yapıyorum sanıyorsunuz? Ben de bekliyorum değil mi?”
Ama Rosales’teki gazete yazarı Arroyo bekleyemedi. O andan başlayarak savaşını sistemleştirdi.
Pazartesi günü şöyle yazıyordu sütununda:
“ Birilerinin hesap vereceği zaman yaklaşıyor.”
Çarşamba günü:
“Gücünü zayıflara karşı kullanan kişi için durum kötü.” diyordu.
Perşembe günü:
“Güçlü olan düşürülecek. Ölüm fermanını kendi imzaladı.”
Ve cuma günü:
“ Yıldızlar onu sonunu haber veriyor. Ömrü doldu. Zorbanın oğlu ölecek.”
Oliva cumartesi günü “La Espina de Resales” Gazetesi’nin yazı işlerine gitti. Arroyo orada değildi. Onu evde aramaya karar verdi o zaman. Eve varmadan önce adamlarına şöyle dedi:

“ Dışarıda bekleyin. O gülünç orospu çocuğuyla her zaman tek başıma başa çıkarım ben!”

Arroyo kapıyı açtığında Oliva onu sertçe itti ve tek kelime söylemeden eve daldı. Arroyo ne dengesini yitirdi  ne de şaşırdı. Sadece komiserle arasında belli bir uzaklık kalmasına dikkat ederek koridordan, çalışma odasına geri döndü. Oliva arkasından gelmedi. Arroyo sapsarı, dudakları sımsıkı kapalı olarak çalışma masasının arkasına geçti. Oturmadı.
“Yıldızlar sonumun geldiğini söylüyorlar öyle mi?”
“ Evet.” dedi Arroyo “Bunun benimle hiçbir ilgisi yok. Yıldızlar böyle diyor.”
“ Ne biliyorsun? Sen sadece bir orospu çocuğu değil, aynı zamanda rezil bir yalancısın da .”
“ Ben aynı fikirde değilim komiser.”
“ Biliyor musun? Şimdi hemen oturacak ve yarınki yazıyı yazacaksın.”
“ Yarın pazar. O sayfa yayınlanmaz.”
“O zaman pazartesi günü için yaz. Zorbanın oğlunun  daha yıllarca mutlu ve çok sağlıklı olarak yaşayacağını yazacaksın.”
“ Ama yıldızlar başka şeyler söylüyor komiser.”

“ Yıldızlarının içine yaparım. Yaz, hem de şimdi!”

Arroyo’nun hareketi o denli hızlıydı ki Oliva ne kendini koruyabildi ne de kaçabildi. Sadece bir el ateş etti Arroyo. Yere yıkılan Oliva’nın açık, şaşkın gözlerine bakarak.
“Yıldızlar yalan söylemez.” dedi....
                                                                                                     

MARIO BENEDETTİ

Çeviri: Zerrin Günyol  (Akan Yayıncılık)