Friday, June 14, 2013

Joseph Conrad 'Gençlik'



Joseph Conrad'ın 'Gençlik'i, yazarın dil duyarlılığını, felsefi yaklaşım denemelerini ödünsüz biçimde sunan, önemli bir yapıt

ORÇUN TÜRKAY
GENÇLİK
Joseph Conrad, çeviren: E. Efe Çakmak, K Kitaplığı, 2003, 63 sayfa, 3 milyon lira.
Asıl adı Josef Teodor Konrad Walecz Korzeniowski olan Leh kökenli Joseph Conrad (1857-1924), Malraux gibi, Hemingway gibi, London ya da Frison-Roche gibi alnına kendi yazgısının damgasını yemiş yazarlardandı. Fiziksel ve ruhsal açılardan sağlıklı olmadığından, doktorların tavsiyesi üstüne açık denizlerde geçirmişti ilk gençliğini. Kaptanlık sertifikası aldığı yıl İngiliz vatandaşlığına geçen Conrad, ilk kitabını 1895'te yayımladı (Almayer's Folly). Conrad'ın bu kitaptaki ve onu izleyen kitaplardaki serüven anlatımı kişilerle içsellik kazanmış, 'metafizik' bir biçime bürünmüş ve izlenen yollar, aşılan denizler üstünde Schopenhauer felsefesiyle bağdaştırılacak denli trajik yönlere kaymıştır. L'Académie Française'den Jean-François Deniau, Conrad için yazının "yalnızca insan için" olduğunu ileri sürüyor. Yazarın 'Gençlik' adlı öyküsü de Grimm Masalları'ndan şöyle bir alıntıyla açılıyor: "... Ama Cin şöyle yanıtladı: Hayır, insan benim için dünyanın tüm hazinelerinden daha değerli."
Roland Barthes 'Çağdaş Söylenler' adlı kitabındaki 'Natilius ve Sarhoş Gemi' adlı denemesinde yazın tarihinde 'gemi' imgesinin büyük çoğunlukla kendi içine kapalı, kendi düzeni, yasaları ve bozgunları olan bir dünya olarak verildiğini söyler. 'Nesne delisi' Jules Verne'in çizdiği Natilius, varoluşunu bir küçük kenter düzenine oturtmuştur. Gemideki insandır önemli olan. Natilius'un içinde Kaptan Nemo şöminenin karşısında rahatça piposunu tüttürürken, dışarıda fırtına kopmaktadır. Fırtına, kabaran deniz zamanı imlemektedir; Nemo da kendine zamandan etkilenmeyeceğini duyumsayacak kadar güvenli bir ortam yaratan kenter imgesidir. Siyasi ve toplumsal düşüncelerini yazınından asla ayrı tutmayan Conrad da çok yakından tanıdığı
gemi imgesiyle zamanı, gençliği, gençliğin gözü karalığını, hiçliği, serüven tutkusunu ve yitirilen gençliğin ardından o tutkuya duyulan özlemi betimlemeye girişiyor. Ama Conrad'ın 'Karanlığın Yüreği'nden de tanıdığımız
(bu kitap Coppola'nın Apocalypse Now adlı filmini esinlemiştir), 'Gençlik' adlı öyküsünde de başrole soyunan Marlow karakteri, Nemo'dan farklı olarak fırtınayla ya da gemide çıkan yangınla göğüs göğüse çarpışan, üstelik bunu yapmak için yanıp tutuşan, gençliğin burnu büyük atılganlığıyla gizemli Doğu'ya ulaşmaya çabalayan bir 'Sarhoş Gemi' olarak düşünüyor kendisini. Bir maun masa çevresinde kendisi gibi bir zamanlar denizci olan arkadaşlarına ikinci kaptan olarak çıktığı ilk yolculuğu anlatırken, yaşlı gemisini, kaptanını ve tayfayı bütünüyle içselleştiriyor ve bir anlamda Rimbaud'nun o 'ben' diyen (burada biz diyen) gemisine dönüşüyor. Ama söz konusu olan yine öncelikle insan olduğundan gemi denizin üstünde insanı yine yalnız bırakacaktır-içerisinde ya da dışarısında. Sözün gelişi Ömer Türkeş'e göre Conrad'da gemi "sabit işlevlerin hiyerarşik yapısı ile anarşik imgelemi ve yıkıcı bireyselliği engelleyen bir toplumdur." Buna karşın "aynı zamanda yabancı güçler tarafından tehdit edilen ortak bir izolasyon biçimini temsil eder ve böylece bireyi kendi sorunsal kimliği ile başbaşa bırakır; onu kendini sınamaya, sorgulamaya iter." Kendisini insan olarak özgürleştirme çabası, Marlow'u gerçekle yüz yüze bırakacaktır.

Zamanın şaşmaz yasaları
Denizin bitimsiz uzamından maun masanın üstüne dönen "kaderi hiçbir yere varamamak olan" geminin öyküsü, zamanın şaşmaz yasaları, denizin aman vermezliği karşısında, yine Natilius'un tersine, tekin olan her şeyden neredeyse bilerek ve isteyerek uzaklaşmaktadır. Tekinsizliğe bu denli gereksinim duyan gençlik kavramı, Conrad'da Marlow'un aşırı gözüpekliği, Marlow'dan daha yaşlı olan kaptan ve birinci subay kişilerinin hareketsizlikleri, sakınımlılıkları ve de Marlow'dan deneyimsiz olan tayfanın zorluklar karşısında gösterdikleri dengesiz tutumlarla çok belirgin bir nitelik kazanmıştır. Geminin adının altında yazan ve üstünde
ısrarla durulan "Yap ya da öl!" buyruğu, denemenin, yapamamanın ve yaşamın her şeye karşın devam edecek olma olasılığının karşısında (maun masanın başında oturan bir zamanların denizcileri, artık birer avukat, muhasebeci ve şirket müdürü olmuşlardır) gençlik kadar uçucu bir söz olarak kalır. Denize karşı kazanılan kısa süreli başarılarla, kış ortasında beliren ömürsüz ama güzel güneş gibi kimi dingin görünümlerle zaman zaman soluklanan yolculuk, türlü felaketlerle gemiyi insanla deniz arasından çekince, başka bir deyişle deniz üstünde varoluşu sağlayan tek araç ortadan kalkınca, o zamana meydan okuma aracı taşıdığı tüm imgelerle denizin dibini boylayınca, gemiyi süren, gemiyi kurtaran ve aynı zamanda geminin sonunu da hazırlayan insan arzuları boşlukta kalır. Bu boşluk hissi, Conrad'ın yaşlı kaptanını yarı-deliliğe sürükleyecektir.
Bu kaptan yolculuğun başından beri sağlıklı kararlar vermekten uzak bir görüntü çizmektedir. Öte yandan, yaşanılan zorluklar karşısında, amaç uğruna mürettebatına gösterdiği neredeyse duyarsız tavırla genç Marlow ve tayfa üstünde hayranlık uyandırmıştır. Kaptanın da, çok uzun zamandır denizlerde olmasına ve yaşını başını çoktan almış olmasına karşın kaptan olarak çıktığı ilk yolculuktur bu. Kısacası, Marlow gibi genç değildir ve sabredecek zamanı yoktur. Sonunda uğradığı yıkım o yüzden herkesten daha büyük olur. Bir tek "geminin sonunu görmemiz gerek" der kendilerini kurtarmayı teklif eden denizcilere, kendi sonunu görmek ister gibi. Marlow ise gemiden ayrılıp bir flikanın olsun yönetimini ele geçirmekten mutlu olacaktır. Küçük kayığını ve iki kişilik tayfasını Doğu'nun herhangi bir sahiline taşımayı başarmaktan gurur duyacaktır. Batılı genç denizci için söylencesel bir yolculuktan sonra bir gölgesinden olsun kavranan gizemli Doğu, yaşamın geneline bakıldığında kazanılan en büyük değerdir. Ancak Marlow'un öyküyü anlatırken masa başında takındığı tavır ve yorumları dikkate alınınca (öyküsüne birçok kez iç geçirir gibi "şu şişeyi uzatsana" tümcesiyle ara verir), Conrad'ın bu öyküyle tüm anlatmak istediğinin insan edimlerinin anlamsızlığı ve boşunalığı olduğu ortaya çıkıyor. Metnin son paragrafında cilalı masayı sütliman bir denize benzeten Conrad insanın bir zamanlar göğsünü binbir zevkle dolduracağını düşündüğü memleketlerin hayalini kurduğunu ve o memleketlerden dönüşün o koca hayalleri karşılamadığını dile getiriyor.
E. Efe Çakmak'ın Türkçeye kazandırdığı 'Gençlik' ilk başlarda 'Karanlığın Yüreği'ne bir ön çalışma olarak okundu, ama sonradan tek başına bir kısa roman, Conrad'ın "dil duyarlılığını, felsefi ve politik yaklaşım denemelerini ödünsüz biçimde sunan" bir büyük yapıt olarak okunmaya başladı.

Karamsar bir öykü
Öykünün karamsarlığının yanı sıra Conrad'ın felaketlerde olsun, gecede ve gündüzde büyük bir aşkla betimlediği deniz görünümlerinde olsun yakaladığı masalsı hava gençliğin ölümlülüğünü (dolayısıyla varlığını da) duyumsatıyor. Öykünün kahramanı Marlow'un yolculuğunda atıldığı (sadece bir barometreyi kurtarmak için bile yaşamını tehlikeye atabiliyordur gençliğinde) tehlikeleri hep "gençlik işte" diye, sanki küçümseyerek anlatması, o zamanlar sanki aklı başında değilmiş gibi davranması, buna karşın öykünün sonunda ulaştığı noktada yaşamın en güzel günlerinin o denizde geçen günler olduğunu, kükreyen ya da fısıldayan denizin üstünde, öylesine özlem duyulan gençlikte olduğunu söylemesi yaşamın ikircikliliğiniçok güçlü biçimde yansıtıyor. Gençlik dolu dolu yaşanan zamanlara, serüvenlere, yitirilen güç ve inançlara, ulaşılamamış düşlerin anısına bir iç geçirme: "... gençliğim, gücüm, zekam, düşündüklerim ve elde ettiklerim,toyluğum ve saflığım-hepsi öldü... Neyse, boş verin."