Wednesday, December 12, 2012

Mostar bombalandı

 Neden ememiyorsun ..neden ses vermiyor kiraz dudakların.. ses ver bana kuzum, canım..kaç gündür bir damla olsun emmedin..gerçi sütüm de gitmiş..bak kurudu süt yataklarım..sıkıyorum..hadi biraz olsun..em..yavrum.

Başka çaremiz varmıydı beklemekten, umut etmekten..Oysaki sarılmıştı kasabanın dört yanı..Eli silah tutan herkesi askere almışlar..yaşlı, kadın ve çocuklar kalmıştı geride...Bir de yaralılar.
Helenim canım, baban..o,çok önceden gitti.. nedenini anlatırım dedi bana..”Buluşuruz” dedi o gizli bahçe durağında..acelesi vardı. Vedalaşamadı..acı acı baktı yüzüme... Seni öpemedi.. Helen canım yavrum..bakma bana öylesine donuk...

Otobüsün her tarafı delik deşik..her yerde mermi izi..barut kokusu havada..sanki cenaze arabası..sol koltuklar sökülmüş yerinden..sedyelerde yaralılar..çürük et, sidik kokusu..papazın önlüğü kan içinde..hastabakıcının yüzü yanmış..Of tanrım..

 Canım kızım, keşke evde kalsaydık..açlıktan ölmek zor olsa da..kendi evimizde.

Kasabadan kalkan en son otobüstü..hasta, yaşlı ve kadınlar için ayrılmış..Belediye meydanına varmam kolay olmadı..kurşun yağıyordu tepelerden..Burada doğdum burada yaşadım ve burada ölmek istiyorum..Kaçacak bir yerim yok ki..nereye gidebileceğimi bilmiyorum..Sığınma kampları bile ateş altındayken..

Araba kötü sallıyor..yaralılar sedyeye bağlanmış..solda yatan adamın bir bacağı yok..dibinden kesilmiş galiba..Ay ışığıında sadece gözleri kırık cam gibi parlıyor..dudakları kuru kan lekeleriyle kaplı..başı sağa sola sallanıyor..sanki koptu kopacak..ter kokusu yayılıyor delinmiş kaportadan giren rüzgara kapılıp..Motorun sesi, iniltiler, hıçkırıklar..Sanki, tepeye tırmanıyoruz ihtiyar bir devenin üzerine kümelenmişcesine..Heleni göğsüme sardım sıkıca..Şöför yüksek sesle eski bir türkü söylemeye çalışıyor..sesi bir gidip geliyor mazot kokusu eşiliğinde..

“Drama köprüsü Hassan...”

Yanıma büzülmüş ihtiyarın sıcaklığını hissediyorum..bacağı bacağıma deyiyor..mantom yırtılmış, eteklerim çamur içinde. Adam başını ön koltuğa yaslamış, horlıyor..Önümdeki koltuktaki ihtiyar kadının ak saçları uçuşuyor, camın çatlağına yapışıyor ter kümecikleri..bal sarısı..ard arda birleşip aşağıya akıyor ..
damar damar, yol yol.. bir yerlerde kesişip, bir yerlerde ayrılıyor ana damardan; yerçekimine ayak uydurup, otobüsün paslı tabanında minik gölcükler oluşturuyor..
Bu yol bitmeyecek..yaşamın diğer yüzü; bir tür anlamsız, yönsüz yollar dizini değil mi..Yolcular yolun akışını tayin edemiyor..yol almış başını gidiyor. Fakat durmak elimizde..
Pencereden dışarıyı izlemeğe çalışıyorum..Helen kımıldamıyor.. karnımın üstünden ağır bir sancı alev topu gibi büyüyüp kasıklarıma doğru iniyor..taze bir sidik kokusu yayılıyor amaonyaklı..işememek için zorlanıyorum..faydasız.. salıveriyorum ben de. sidik kokularımız birbirine karışıyor.. kimsenin umrunda değil. Havada ölüm kokusu var renksiz. Tuhaf.
Rahatlıyorum.. sancı belime doğru kayıyor..
Arabanın uzun farları çamurlu yolu aydınlatıyor sapsarı..
Sağ tarafta büyükce bir levha görünmeğe başlıyor.. kurşun delikler..paslı..sonra bir yazı.. evet evet bu bizim durağımız..

Bağırıyorum.. Secret Garden !
Durun durun.. durdurun ineceğim..

Ayağa kalıp ihtiyarı uyandırıyorum.. kapının olduğu sahanlığa yöneliyorum...şaşkın bakışlar arasından.. İhtiyar bağırıyor..
Nereye ineceksin kızım..delimisin..
Şoför arabayı durduruyor..ihtiyar deve sanki yaylanıp öne doğru çöküyor..
Otur be kadın, seninle mi uğraşacağım şimdi..Top mermisine hedef olmak işin cabası..
Araba tekrar acı bir sesle, kağnı hızında hareket ediyor..
Kapıyı itekleyip,  dışarıya fırlıyorum.. çamurların üstüne kapaklanıyorum..
Helen canım kızım..geldik işte..babana söz vermiştim..
Araba mazot kokusuna boğarak yavaş yavaş ilerliyor..ekşimiş ter ve sidik kokusu gecenin karanlığında sonbahar yaprakları gibi süslüyor yolu..arabanın arka lambaları ılık bir sis gibi yavaş yavaş kayboluyor..sadece boşlukta yankılanan sesi kalıyor damar damar ve siliniyor..
Secret Garden otobüs durağı..
Geçen sene Mayıs ayında buluşmuştuk O nunla burada..Savaş henüz başlamamıştı..Canım kızım.
Sanal alemde tanışmıştık.. yüzünü, şiirlerini beğeniyordum..baharın güzelliği yeşilliği çökmüştü üzerimize..durağın arka bahçesi cennet gibiydi. saatlarca konuştuk.. güldük..çocuklar gibi..O anlattı..ben sustum..büyükçe idealleri vardı..dünyayı değiştirmeye aday..Sevdim onu.. baban olmasını istediğim tüm vasıflara haizdi..Ona hiç sormadım..sevince insan.. toptan kabulleniş bu demekti.. karşılık gözetmemek de..beklentisiz olmakta..

Buluşmalarımız aniden kesildi..tek mevsime sığdırdık koca sevdayı..Artık o gelmez oldu..
Sen karnımda büyüyordun, ondan habersiz..o da senden..
Otobüs durağı hiç değişmemiş..hayret ihtiyar florasan lamba hala göz kırpıyor.. durak levhası delik deşik..telefon kulubesinin camları kırılmış..yağmur başlayacak..yağmurluğun altına sığınmalıyız.. her yerim ağrıyor..
Baban bizi burada bekleyeceğini söyleyip gitmişti..Mektuplarımı yanıtsız bıraktı.
Sen doğduktan on gün sonra savaş başlamıştı.. dayanamadım aradım onu..
Gelip sizi kurtaracağım dedi..seni merak etmişti..
Bir akşam vakti geldi.. dünyalar benim olmuştu..
Ama, o artık eskisi gibi gülmüyordu..Düşünceliydi..
Sabaha kadar oturduk..dışarıda mermi sesleri..Radyo heberlerini kaçırmıyorduk..
Aniden
“Mostar bombalandı”
Haberiyle irkildi..ayağa kalktı..
Sorumluluklarım var.. beni anla ! ”
Onbeşgün sonra seni Secret Garden de bekleyeceğim” dedi..”iki elim kanda bile olsa”..
Belki bizi bekledi..dün..neden gelemedik sen biliyorsun..
Nasıl geçti biliyorsun son onbeş gün canım kızım..savaş ve açlık bir yana..Ondan bir haber alamamak..her ağladığında sana kızmalarım.. seni silkelemelerim..sırf ona duyduğum nefretin sonucu muydu..onu seviyor muydum hala..ona kırgınmıydım.. bilmiyorum..oysaki ben seni nasıl incitebilirim..
Kaç kez, kasabamızı ikiye bölen nehirin ortasına doğru yürüdüm seninle.. donuyorduk..suyun öteki yakasındaydı.. ses vermiyordu.
Tutsa ellerimizden kurtaracaktı..
Hadi nolur biraz olsun em..canım Helenim..üşüdün tabii..yağmur dinsin seni arka bahçeye götüreceğim..
O da ne? Araba sesi.. belki o geliyor.. unutmamış bizi..saklanalım..telefon kulubesine .. hadi kızım..sonra koşarız ona..sözünü tutmanın hazzını yaşatırız ona, birlikte..
O değil..çamurlara bulanmış bir araba.. durdu.boynunda kamera olan bir yabancı..kolundan yaralanmış galiba..bu tarafa geliyor.. gördü bizi..saklanmak boşuna..
Gazeteci olmalı.. savaş muhabiri..
Gördüğünüz gibi.. korktuk..saklandık..
Bu, kızım Helen babasını bekliyorduk.. söz vermişti..gelip kurtaracaktı..
Neden bakıyorsunuz yüzüme öylesine tuhaf..kızım çok zayıf, günlerdir emmiyor..babasını bekliyoruz..ya siz..?
Anladım..yaralısınız, yüzünüz kan içinde..Kolunuzu mantomun eteğiyle sarsam, belki kan akmasını durdurabiliriz..
Konuşamıyorsunuz.. anlıyorum.. yüzünüze barut kokusu sinmiş..kulaklarınız ne güzel sizin..hayret, ne diyorum ben şimdi..
Arabanıza bomba isabet etmiş..arkadaşınızı yitirmişsiniz..Zorlukla arabayı buraya kadar sürebilmişsiniz....Konuşun lutfen devam edin..ancak el işaretleriyle anlaşabiliriz..konuşabilenden daha da çok net anlatıyorsunuz..Dudaklarımı iyi okuyorsunuz..
Sizde savaştan kaçıyorsunuz..fotograflarla dünyaya yansıtmak istediniz..
Büyük bir şok geçirmişsiniz..Konuşamıyor, duyamıyor ama görmek istemeyenlerin göremediklerini kareliyorsunuz..Konuşanlardan fazla iş yapıyorsunuz..
Helen e neden öyle bakıyorsunuz.. henüz bir yaşını yeni doldurdu..dokunmayın ona..!
Ona dokunmaktan sizi men ederim!
Anlıyor musunuz!
Hayır hayır... o yaşıyor ölmedi..sadece dudakları vişne rengine büründü..açlıktan..
Dokunmayın ona...yavrum..
Bırakın bizi burada.. çekin gidin.. babası gelecek birazdan..
Hadi basın gidin!
..... Ama ben şey, durun, kolunuzdan kan sızıyor..böyle gidemezsiniz. Arabanızda ilk yardım çantası olmalı.. bir dakika..alıp geliyorum..
Aman allahım.. nereden gönderdin bu kurtarıcıyı.. kızım, canım..kurtulduk canım..yarasını saralım.. arabasına biner gideriz..ya baban..o gelecek mi..?
Tamam sardık..oldu.. ağrı ilacından da için..bütün gün su içmemiştik.. içebilir miyiz..teşekkürler..
Neden gözlerinizi Helen e diktiniz.. anlamıyorum.. beni düşünüyorsunuz.. hasta olabilir mişim.. Helen.. hayır hayır olamaz.. o ölmedi..ölmedi.. söylemeyin bunu bana.. susun!
Susun dedim..dayanamıyacağım artık..
Heleni yavrum beni affet..!
Olmadı yapamadım..birlikte geçecektik suyun öteki yakasına..seni..seni tutamayınca.. sular alıp gitti.. beni kurtarmış nehirin ihtiyar balıkçısı..sende oltasına takılınca..öldüğüne inanmak istemedim..baban da çekip gidince..yaşamanın anlamı kalmamıştı..savaş olmasına rağmen kasabanın dedikodusu kesilmiyordu..babasız büyütmeğe adaydım oysaki.. o çıkıp gelmeseydi..açlık kapıyı dövmeseydi..nasıl anlatırım bunları kendime..ölmek, belki en kestirme yol..yaşayıp acıyı yüklenmekten..
Evet.. isminizi bile bilmiyorum ama, sizinle yaşamımın en gizli yanlarını paylaştım..Benim sırdaşım oldunuz..Ne yapmamı bekliyorsunuz şimdi.. nasıl ayrılırım kızımdan.. nasıl?
Nasıl soğuk toprağın karnına gömerim onu..?
Gerçekcisiniz, biliyorum..savaş.. biliyorum.. ama, bu savaşı ben mi çıkarttım?
Ölmek için doğanları, doğacak olanları ben mi doğurdum?
Ben mi yarattım savaş tanrılarını ve onların sürüleşmiş ordularını..
Ben mi yarattım barutu, atomu..?
Kardeş kavgasını..
Ben mi?
Evet ben..
Şimdi de yarattığımı yutuyorum..toprak ana gibi..her dişi gibi..!
Durağın arka tarafındaki bahçede bir köşe var.. oraya gidelim.. gel canım kızım..
Sana  en son bir ninni söylemek gelir içimden..canım benim.. ellerimle deşmeliyim toprağın bağrını.. deşmeliyim.. deşmeli..seni kurta, kuşa heba edemem..derin kazmalıyım tırnaklarım derinliklere işlemeli.. bir dantel gibi..
Sana hep bu ninniyi söylerdim..canum yavrum..veda etmek..sana..oh tanrım!
...
Kolunuzun ağrısı geçti mi?
Beni duymağa başladınız sanıyorum, yüzünüzün ifadesinden.. ağlıyor musunuz..?
Hadi artık gidelim..bomba sesleri çok yakınlaştı.. benim yüzümden sizin de yaşamınız tehlikeye girebilir..
Kameranızı unutmayın...kulağınız ne güzel..
......
Hayret.. duraktaki telefonun zili.. nasıl olur.. kim acaba..?
Bir dakika geliyorum.. siz arabayı çalıştırın..telefonu yanıtlamalıyım..
Çok candansınız..
.......
Alo..
Kimsiniz..evet.. tanıdım, tahmin etmiştim..
Seni bekledik..ama, artık susma zamanı..
Eşiniz ve çocuklarınızın kurtuluşuna sevindim..
Zaten bir baharlıktı..
Özür dilemenin zamanı çoktan geçti..
Yolunuz açık olsun
Mostar bombalandı!

Volkan Kemal
7 Mayıs 2012