Tuesday, December 18, 2012

Sabri



 Birçok yetim ya da öksüz öykülerin başlangıcı gibi antreden yitik mi olmalıydı bu öykünün de girizgahı.. Sahi ne yazsaydım? Bıyık altından gülüşünüzü gizlemek istediğinizi fark etmediğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bir sağanak belki de bir yaz yağmurudur okuyacaklarınız hatta ahmakıslatan…Kim bilir?

Doğrusunu isterseniz ben de bilmiyorum.  Aslında karelemek daha kolay olurdu belki de hüznün akışını.

Görmeliydiniz.

Anlatacak olduğum o her ne ise; belki bakışlarınızda, gizlemek istediğiniz tedirginliğinizi ele verecek, sizi apaçık ortaya serecek izleği.. ansıdınız..

 Durun durun! Kızmayın. Anlatacağım.

Sokak çocukları olarak adlandırılan, çaresizliklerle boğuşan minik bedenleri bilirsiniz. Şehrin fırın, pastane ızgaralarında geceleyen, bankaların atm’lerine sığınan biçarelerin, bizlerin utancı olduklarını sorgulamışsınızdır diye düşünsem; çok şey istemiş olur muyum sizden? Karda buzda burunlarında donmuş sümüklerin çizgileri ne çok şey anlatır. Bakmak, görmek istemezsiniz. Kaçacak bir delik arar da bulamazsınız. Oysa duyduğum niceleri gibi noksan bir tanımdır “sokak çocuğu..” ‘Sokak ‘değil ‘Sokağın Çocukları’dır onlar. Yaşamın tüm çıplaklığıyla omuzlarına konmuş oluşun gerçekliğidir. “Bize mi sordular sevişirken de şimdi biz mi kol kanat gereceğiz onlara?” dersiniz bazen.. içinizden.. bazen de en dışınızdan yüksek sesle. Sokağı tanımazsınız çünkü. Siz sıcak bir yuvaya doğmuşsunuzdur belki de. Ölü geleneklere diri diri gömülü olduğunuzu bir gün bile sorgulamamışsınızdır örneğin. Büyük olasılıkla anneniz ve babanız şu pek bilinen “görücü usulü”ile evlendirilmişlerdir. Sıkı bir alış veriş sonucunda görece yuva kurulmuştur böylece. Sonrası elle gelen düğün bayramdır.. çoğunluk.. Bir şekilde büyütülmüş, iş güç sahibi olmuş, bir mevkie gelmişsinizdir. İlerleyen günlerde siz de bir yuva kurarak çoluk çocuğa karışmışsınızdır. Sevgilileriniz olmuştur. Hatta evliliğiniz süresince de sürdürmüşsünüzdür oyununuzu. Belki sevgililerinizden biri sizden bir hatta birden çok çocuk bile aldırmıştır gizlice.

 Ya da durun! Siz bunu anlamaktan yoksunsunuzdur tahminimce.

Bugün vapurda mendil satmaya çalışan ve cebindeki tinerli mendili koklayan çocuğa nasıl baktığınızı anımsıyorum şimdi. Bir ara eli elinize değdi diye nasıl da tedirgin oldunuz.. Mendiliniz bile yoktu elinizi sileceğiniz. Ceplerde taşınan o kolalı mendil devirleri gerilerde kaldığından usulca vapurun büfesinden ıslak mendil aldınız. Ama o an mendil satan çocuğun gözlerinin -ıslandığını görmediniz bile. Vapur iskeleye yanaştığında ise karaya ilk atlayan siz oldunuz.

Çocuğun elinden tutup, konuşmadan sizi izledim. Adımlarınız hızlandı. Cebinizden arabanızın anahtarını çıkarıp, kapıyı açması için anahtardaki düğmeye basacaktınız ki bu kez elinde darbukasının derisine ritmik hareketlerle, bir umutla vuran minik bir kız çocuğu kesti yolunuzu. Köşeye sıkışmıştınız artık.

 Söylenmeye başladınız. Seri bir hareketle aracınıza atlayıp, gaza bastınız. Ve o an! Aklınıza gelmeyen bir feryat duydunuz. Bir kedi! Evet, bir kedi; soğuktan sığınmıştı aracınızın altına. Bakmak aklınıza bile gelmedi. Aldırmadınız. Siz birden çok cana kıydığınızı anlamadınız.

 Elinden tuttuğum vapurda mendil satan çocuk, darbukanın derisine yüreğinin çaresizliğini duyurmaya çalışarak tüm gücüyle vuran minik kız çocuğu, ezdiğiniz kedi ve ben.. bakakaldık arkanızdan. Hızını arttıran yağmuru hissetmiyorduk bile. İnsanlığın yağmuru nicedir yağmayı, yağdıkça kirlilikleri arındırmayı unutmuştu çünkü.Çünkü doğaya da acımamıştı -insanoğlu.

Siz o hızla giderken bir şeylerin de ters gideceği öyle belliydi ki bu kez acılara merhaba deme sırası sizdeydi ve geçirdiğiniz kaza sonrasında gözünüzü bu hastanede açtınız. Elini tuttuğum o çocuğun sattığı mendil şimdi avucunuzda. Kanlarınız ise o mendilde. Darbuka çalan kız çocuğunu merak ediyorsunuz sanırım. Çarptığınız aracın sahibinin evinde çalışan Atiye hanımın kızı.  Ev sahibesinin sudan bir sebepten ötürü işten kovduğu annesiyle sokakta kaldıkları için minik Hediye de satın aldığı bir darbuka ile koyulmuş yollara. Fakat önyargınız izin vermedi durup minik Hediye’yi anlayıp dinlemeye.

Sabri yani mendil satan çocuk, hani şu eli elinize değdi diye tedirgin olduğunuz çocuk; evlat edindim Sabri'yi. Binlerce Sabriye, on binlerce Hediyeye umut olacak, kol kanat gerecekler yarınlarda.
ÜçRenk Blanc