Friday, December 14, 2012

İktidar hırsının yergisi




Özgül Yıldızer

Gecekondulardaki yaşamı anlatan kitaplar yazdığı için “Gecekondu Ağası” diye de anılan Öykücü Kemal Ateş’in öykücülüğünün 30’uncu yılında “Küskün Fotoğraflar” isimli 10’uncu kitabı İmge Yayınevi tarafından basıldı. Kitapta 7 öykü yer alıyor.

Ateş, kitabında, kendine bilim insanı, sanatçı diyen, isim-ünvan sahibi olan/yapılan insanların iktidar kavgalarıyla dolu dünyasına adeta çomak sokuyor.

Üretmeyen sanatçılar derneği

Kitabın ilk öyküsü olan “Sanat Tutkunları Derneği”nde, bir “sanatçı” derneğinin başına gelenler, derneğe sık sık giden bir adamın gözünden anlatılıyor.

“Üretmeyen sanatçıların mekânı” olarak tanımlanan dernek, “seçim yitirmiş milletvekillerini, kızağa çekilmiş bürokratları, üniversiteyle arası açılmış öğretim üyelerini” de konuk ediyor. Yenilgi ve umutsuzluğun bir ideoloji olarak yeniden üretildiği kahvelerin, dernek lokallerinin görünümüne birebir uyan bu betimlemeler, Ateş’in içten anlatımıyla okurun gözünde canlanıveriyor. Her yerde olduğu gibi üretimin olmadığı bu dernekte de, insanlar eğlenmek, vakit doldurmak veya iktidarı sağlayarak kendilerini tatmin etmek için yer alıyor. Aralarında en dürüst ve çalışkan olanları bile bir süre sonra ya teslim bayrağını çekiyor, ya da giderek “içten kemirenlere” benziyorlar. Derneğin eşyalarının dışarı atılması ile başlayan öykü, o güne nasıl gelindiğini adım adım anlatıyor. Dernek içinde yaşanan “güdümlü bir dernek olmama” tartışmaları, derneğin yaptığı tek çalışmanın ödül vermek ve geziler düzenlemek olması, çalışmak isteyenlerin bir şekilde yönetimler tarafından engellenmesi, derneğin bayağı kadın-erkek ilişkilerinin kurulmaya çalışıldığı bir ortam halini alması gibi olaylar, bugün de “büyük” misyonlarla kurulan, kendi kimliğinden uzaklaşmış, “dostlar alişverişte görsün” mantığı ile hareket eden “sivil toplum” örgütlerine hiç de uzak değil.

“Kardeşini Yitiren Öykü”de yitirdiğimiz değerli edebiyat insanlarını hatırlatan yazar, aynı kare içinde kendini gösterme hırsından başka yeteneği olmayan “şair”lerin de fotoğrafını çekmeyi başarabiliyor.

Bizim üniversitelerimiz!

Ateş, “Benim Yedi Dil Bilen Hocam” ve “Yargıçtan Önce” isimli öykülerinde de hedef tahtasına bilim kurumlarındaki çürümüşlüğü koyuyor. Yazar, “bilimtay”ın en ileri gelen “bilgin”lerinden birinin başına gelen olaylar etrafında, kendi ülkesinin trajikomik durumunu, gerçek bir masal gibi, alaycı bir dille anlatıyor.

Öğrencilerine hiçbir faydası olmayan, yanından ayrılmayan bilgin “çömez”lerine çantasını taşıtan, hayatını ve içinde bulunduğu bilim kurumunu da bilimsel olmayan yöntemlerle idare eden bilginin derslerinde sadece kendinin konuşması, ülkede esen “tersyel”lerde bilim kurumlarında cadı kazanı kaynatanlara karışması, meslektaşlarının eserlerini hata bulabilmek için didik didik incelerken, öğrencilerinin binbir emekle yazdıklarını okumadan değerlendirmesi anlatılırken, yazarın kendi üniversite yıllarını ifade ettiğini düşünmemek elde değil.

Yazarın, bilginin daha sonra devlet tarafından bir dil örgütünün başına getirilmesi, aylarca bitmeyen gereksiz kavgaların, “etek kılı yarıştırma” yöntemi ile sonuçlanması gibi olayları oldukça gerçekçi bir kurguyla anlatışı, öyküyü ülkede esen tersyellerin bilimi, bilim kurumlarını ne hale getirdiğinin unutulmaz bir resmini çiziyor.

Yazar, bunca çürümüşlükten sonra, gariban bir arabacı olan Veli’nin, mahallede aşık olduğu kıza aşkını kibrit kutuları ile anlatan bakkal çırağının ve düğmeden çorba yapmayı beceren bir evsizin öyküsü ile okura ferah, umutlu, samimi ve derin bir nefes aldırıyor.

“Küskün Fotoğraflar”; Kemal Ateş; Öykü; İmge Yayınevi